Bjelica‘yı yaklaşık 3 yıl önce Dinamo Zagreb’in başındayken tanımıştım. Kendi futbol anlayışıma da yakın bulduğum Bjelica, bir gün Trabzonspor’u çalıştıracak deseler imkânı yok, inanmazdım.
Belki Bjelica kendine başarılı olabileceği ve çok daha rahat bir çalışma imkânı bulabileceği bir takım bulabilirdi ama Trabzonspor bırakın başarılı olabilecek bir teknik direktörü, takımın başında duracak birini bulabilecek miydi, emin değilim doğrusu.
Ne yaptığını bilen bir teknik direktörün sabra değil zamana ihtiyacı vardır.
Takımla yalnızca bir gün mesai yapma imkânı bulan Bjelica, henüz değerlendirilme şerefine ulaşamamıştır.
Yalnızca bu girizgâhı yapmamız bile ülkemizin bir futbol ülkesi olmadığının, Trabzon’un da eski Trabzon olmadığının en büyük delilidir.
Artık zar zor ayakta kalabilen yaşlı futbolcuların yanında sanki onlarla birlikte jübile yapacak gencecik çocukları gördüğümüzde sorunun yalnızca maddî veya zihinsel değil fiziksel olduğunu da anlıyoruz. Birbirinin dilinden hiç anlamayan ve birbirine yabancı on bir oyuncunun bir oyun ortaya koyabilmesi mümkün değil. Geç tertip edilmiş bir kadrodan üç kulvarda başarı beklemek, muhtemel başarısızlığı ve buna neden olacak sorunları daha da derinleştirir.
Bugün Trabzonspor’un bir futbolcusuna dokunmaya kalksanız bin âh işitirsiniz. Dolayısıyla bu durumda bir teknik direktörlük mahareti göstermek de oldukça zor.
Hazırbulunuşluluğu olmayan takıma istediğiniz hamleyi yapın, kâr etmez. Bjelica kendini şanslı saymalı(!) Trabzonspor’un bütün defolarını tek bir maçta görme imkânı buldu.
Sivasspor’un bugün oynadığı oyunu gördükten sonra Rıza Çalımbay‘ı tebrik etmemek de ona hafif bir sitem etmemek de mümkün değil. Sivasspor, istikrar içerisinde bir istikrarsızlık yaşıyor. Rıza Çalımbay, gittiği her takıma açık bir şekilde dokunuş yapan ancak bu dokunuşun devamını getiremeyen bir hoca. Çalımbay takımları yakaladıkları standartın altına çok az düşer ancak standartının üstüne çıktığı da pek görülmez.
Rıza Çalımbay’ın takımının hep eksiği vardır, sürekli bundan yakınır ve transfer talep eder. Hiçbir yönetim de onun taleplerini karşılayamaz. Dokunuşları Şenol Güneş gibi oyunculara ve belli mevkilere değil takımadır. Bu dokunuşta bazı futbolcular iyi performans verir.
Çalımbay ile Sivasspor‘un ayrı bir birlikteliği var. Başta hoca kendini şehre karşı sorumlu hissediyor. O Sivasspor’un başında olduğunda takım ve şehir bütünleşmesi de sağlanıyor. Bir soğuk iklim takımı olarak Sivasspor’un kondisyona dayalı bir oyun anlayışını benimsemesi ve oyuncuları buna göre transfer etmesi en mantıklı olanıdır. Hoca da bu anlayışla hareket ettiği için bu birliktelik çok daha derin bir anlam kazanmış oluyor.
Bugün Sivasspor, bir Anadolu kulübü nasıl oynayabilirse o şekilde oynadı. Geçişleri iyi yaptı, kanat organizasyonlarında ve kenar ortalarında başarılıydı.
Belli ki Rıza Çalımbay, Sivaslılara bir bayram hediyesi vermek istemiş.
Ancak bu Sivasspor’un Sivas şehrinden daha çok izler taşıması gerekiyor.
Artık kemâle ermiş bir teknik direktör olarak Rıza Çalımbay’ın daha çok oyuncu yetiştirmeye odaklanması gerek.
Çünkü Sivasspor, Konferans Ligi’nin en yaşlı takımıydı. Bundan sebep bu karşılaşma öncesinde ligde yalnızca 31 puan toplayarak düşme hattının hemen üzerinde bulunan bir Sivasspor vardı.
Bu kalitelerdeki ve bu maliyetteki kadroların çok daha başarılı olmaları gerekir.