Bu maç için konuşulacak pek fazla bir şey yok ama biz âdeti bozmayarak Rize’nin oyununun ne olduğunu veriler ışığında anlamaya çalışalım.

Sezon ortasında bir reaksiyon olarak gelen teknik direktör değişiklikleri futbolda sinirimi en çok bozan şeylerin başında geliyor. Rizespor; Bülent Uygun ile başladığı sezonu, Hamza Hamzaoğlu ile devam ettirip (herhâlde) Bülent Korkmaz ile tamamlıyor. Bu, takımın oyun karakteri hakkında bir yargıya varmamızı zorlaştırsa da en nihayetinde Rizespor kadrosunun çağrıştırdığı bir oyun var. Bu tür durumlarda teknik direktörler zaten bireysel becerilerden yararlanmayı maksimize eden bir oyun anlayışını tercih ediyor.  

Rizespor, yanlış hoca tercihi ve kadrosunun da geç tertip edilmesiyle sezon başında zaten küme düşmenin en önemli adaylarından biriydi. Rizespor da oyun aklı ve ezberi olmayan her takım gibi kanat organizasyonlarına ağırlık veriyor. Duran toplar, oyunlarının önemli bir parçasını oluşturuyor ki gollerinin yarısından fazlasını duran toplardan bulmuşlar. Bunun en önemli nedeni, özellikle kendi evinde oynadığı agresif oyun tarzından dolayı rakibi de agresyona sevk etmesi. Her ne kadar bu agresyon, onların kritik noktalardan serbest vuruş vermesine sebep olurken diğer taraftan kritik yerlerden serbest vuruş kazanmasına da sebep olabiliyor. 

Trabzonspor’un oyunu rakip sahaya yıkmasına karşılık Rize takımı, oyunu 1. ve 2. bölgesinde kabul eden bir takım. İyi bir ekip olamamaları, kadronun geç oluşturulması, hamle zamanını ayarlayamayan ve konsantrasyon kaybı yaşayan futbolculara sahip olmaları nedeniyle sık sık “bireysel hatalar” yapabiliyorlar. 

Bunun bir diğer nedeni de sahaya yayılarak oynamayı tercih etmeleri. Kaymaları çok fazla yapamadıklarından çok pozisyon verebiliyorlar. Bu da yetenekli oyunculara sahip olan takımların Rizespor’u kolay yenebilmesine sebep oluyor. 

Tabiî zeminin el verdiği ölçüde. Rize Türkiye’nin en çok yağış alan ili olduğundan Rize’nin zemini, hemen ağırlaşabiliyor. 

Maç öncesinde Rizespor’un hemen her şeyine baktım ama Rize’nin hava durumuna bakmadım. Bu da çok başka tahminler yapmama neden oldu. Oysa zemin ve hava durumu futbol oynatacak gibi değildi. Bu da bana ders olsun, hava durumu ve stadyum şartlarının analizi de maç öncesi analize dahildir.

Zemini patates tarlası gibi olan Antalyaspor’a karşı alınan yenilgi, karlı bir Sivas deplasmanında alınan 1 puan, içerde yine karlı ve soğuk bir maçta Giresun beraberliği. Tabiî bütün bu tablo bize Trabzonspor oyununun, zorlu hava koşullarında ve bozuk zeminlerde oynanmaya uygun olmadığını gösteriyor olabilir. Tahminlerime göre ben Rize maçında hava durumuna nasıl bakmamışsam Avcı da Antalyaspor maçına çıkarken zeminin durumuna hiç bakmamıştı. Giresun maçında rakibin takım boyunu uzun tutmasının kendi lehine olacağına da iman etmiş ve evinde, kendi oyunuyla kazanabileceğini düşünmüştü. Bu maç özelindeyse Abdullah Avcı’ya kabahat bulacak bir durum yok. Cornelius gibi beslenmesi gereken ve ağır bir futbolcuyu böyle bir maçta oyuna atmak, takım boyunun uzamasına, bu da geçiş hücumlarında avantajın Rizespor’a geçmesine neden olur. 

Öte yandan oyunu rakip sahaya yıkamayacaksanız Bakasetas’ı oyuna almak, rakibe maçı ellerinizle vermek demektir. Çünkü Bakasetas, üçüncü bölgede ne kadar verimli ve komple bir oyuncuysa ikinci bölgede o kadar sıradan bir oyuncuya dönüşüyor. 3-4-2-1 oynayan Sporting’in Bakasetas için 11 milyon€’yu gözden çıkarması, sağ half-space’te vadettikleri açısından oldukça anlaşılır. 

Kazanan her zaman haklıdır düşüncesi, bizi 3 penaltıyla kaybedilen bir maçta Abdullah Avcı’nın yanlış kadro tercihi yaptığı yanılgısına götürüyor. Maalesef futbol, “Cornelius, soğuk iklime alışkın bir futbolcu olduğu için bu maçların adamıdır.” düz mantığıyla işleyecek kadar basit değil. Öte yandan Bülent Korkmaz’ın müthiş bir şey başardığı da söylenemez. Mesela böyle soğuk bir havada oyuna yalnızca 3 dakika önce girmiş bir futbolcuya penaltı attırmak yanlıştır. 

Rizespor, bu maçta 2.89 gol beklentisi yakalamış. Topu gol olabilecek bölgeye sokabilmişler ki gol beklentileri yüksek. Topu tehlikeli bölgeye sokabilmeleri elbette penaltı alma şanslarını da artıracaktır. Rizespor, 19 kez Trabzonspor ceza sahasında topla buluşmuş, bu da 3 penaltı ve 3 Rizespor golüne sebep olmuştur. Buna karşılık böyle bir zeminde Trabzonspor’un açık oyundan bulduğu 2 gol var. 

Oyuna dominant, topa sahip olarak başlaması beklenen Trabzonspor’du. Zemin, orta sahada üstünlük kurmaya bir türlü izin vermeyince temposuz bir ilk yarı izlemek zorunda kaldık. İkinci yarı oyuna Rize’nin ağırlık koymasıyla iki kalede gidip gelen, orta saha mücadelelerinin belirleyici olduğu, zaman zaman Trabzonspor’un tempo düşürmeye çalıştığı bir maç izlemiş olduk.

Trabzon, bu zeminlerde oynayamıyor diyerek işin içinden çıkmak  isteyenlere Trabzonspor’un ligin en çok ikili mücadele kazanan takımına karşı ikili mücadelelerde 68’e 50 üstünlük kurduğuna dikkat çekmek isterim. Burada ne hakem ne teknik direktör ne de oyuncuya indirgenecek bir durum var. 

Bu maç Trabzonspor’un en büyük kazancı, Ahmetcan Kaplan olmuştur. Yaşına göre oldukça soğukkanlı kalmasıyla Trabzonspor’un sol stoper bölgesi için 1. aday olduğunu gösterdi. 

Erce, 2.5 senedir Uğurcan ha satıldı ha satılacak diye yedek kulübesine mahkûm edilmiş bir oyuncu. Ki hesaplara göre Uğurcan, Avrupa’ya gittiğinde 1. kaleci olacaktı. Ancak bu, Trabzonspor’da üçüncü yılı ve 3 yılda çıktığı maç sayısı yalnızca 17. Nihayetinde futbolcu, oynayarak pozisyon bilgisini geliştirir. Erce, bu sene Trabzonspor hariç her takımda 11 oynayabilecek bir kaleci. Geçen sene yalnızca 2 maça çıkmış olmasına rağmen sezon başında Almanya’dan teklif almıştı. Burada bir plansızlıktan, bu plansızlıktan ötürü gelişimi sekteye uğramış bir futbolcu profiliyle karşı karşıyayız. Gerek Abdülkadir Ömür’ün reddedilen 23 milyon€’luk teklifinden sonra yaşanan pişmanlık, gerekse Erce’nin şu anki durumunu göze alarak değerini bulan her futbolcunun Avrupa’ya gönderilmesi taraftarıyım. Ancak alttan yeni futbolcuların gelmesi ve bu futbolcuların da hazırlanmasının da altını çizmek şartıyla. 

Bu maç bize herhangi bir veri vermez, oyunu anlamamıza yardımcı olmaz. Bunlar futbolun doğasında olan şeylerdir. Futbolda tutarlı olan tek şey, tutarlı olarak tutarlı olmasıdır. Sonuçta bir o kalede bir bu kalede geçecek maç, zemin nedeniyle zevksiz geçti. 

Son 20 dakikasında neredeyse topun bile görülmediği maçta, eleştirinizi bu havada top oynatan sisteme, Türkiye’nin en çok yağış alan ilinde zemini iyileştirmeyen futbol yöneticilerine yaparsanız enerjinizi doğru yere yönlendirmiş olursunuz.