Beşiktaş maç boyunca ceza yayı çevresinde çoğalıp burada hareketlilik sağlayarak 2v1’lerle gol bulmaya çalıştı.
Sonuçta gol de böyle geldi.
Çünkü Trabzonspor rakibini derin alan savunması yaparak rakibini belirli noktalara şut atmaya zorluyor. Buna karşı en doğru hamle ya oyunu genişletip Trabzonspor’u hareket ettirmek ya da yay çevresinde hareketlilik oluşturup 2v1’lerle ceza sahasına şiddetli koşu atmak. Beşiktaş da nispeten kolay olan ikincisini seçti.
Hatırlarsanız Rapid Wien de aynı taktiği kullanmıştı Trabzonspor’a karşı.
Yani Van Bronckhorst, Trabzonspor’un aynı şekilde savunacağını biliyor. Zaten 10 günde ne değişebilir ki?
Abdullah Avcı; insanı, sporu ve sporcuyu tanımadığı için kovuldu. Şenol Güneş ne de olsa eski toprak.
Sonuçta futbolcu gol atmak ister. Her ne kadar Şenol Güneş temposu sürdürülebilir olmasa da futbolculara tanıdığı kısmi serbestlik, onların yeteneklerini sergileyebilmesine, bu da oyunun güzelleşmesine sebep olur.
İlk maçta en çok dikkâtimi çeken şey, futbolcuların görev tanımının ve bölgelerinin daha kesin ve keskin olmasıydı. Bu, sporcuya ayrı bir özgüven verir.
Türkiye’de sistemin işlemesi, sistemi oluşturan her bir birimin iyi olmasına bağlıdır. Bir kişinin kötü olması, sistemi işleyemez hâle getirir. Şenol Güneş’in oyun planı da böyledir. İşlemesi için herkesin iyi olması gerekir. Çok kötü bir yedek kulübesi yok ama bu anlayışın pek çağın gereklerine uygun olduğu da söylenemez.
Şenol Güneş’in futbolculara oyun içinde verilen yan rolleri ve mesela pres şeması mantığını da pek kavradığı söylenemez. Ancak kendisinin yeniliklere çok da kapalı olmadığını milli takımda denediği bazı şeylerden biliyorum. Ters ayaklı bek kullanımı bunlardan biridir mesela. Bu konuda teknik ekibini zenginleştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şenol Güneş, üzerinde başarılı olma baskısını hissettikçe Trabzonspor başarılı olacaktır. Ancak başarıdan kasdımızın ne olduğunu düşünmek gerek. Her yıl 1 Ahmetcan çıkarmak mı yoksa her yıl şampiyonluğa oynayıp arada şampiyon olmak mı?
Tercih sizin…