Edebiyat nedir? Edebiyat, aslında baktığınızda birçok şeydir. Bana göre edebiyat, en çok kendini ifade ediş biçimidir. Başkalarına göre başkadır. Belki bambaşkadır. 

Biraz duygudur belki biraz akıl. Kimilerine göre edebiyat, bir dünya görüşüdür. Kimilerine göre huzur, kimilerine göre huzursuzluğun kaynağıdır.

Apolitik olmak, mevcut düzeni, düzensizliği onaylamaktır. Kaos, evrenin en önemli karakteridir. İnsanın varoluşu düzensizlikten faydalanmak değil düzensizlikten bir düzen oluşturmaktır. Hayatın değişken yapısı her düzeni, x süre sonra düzensiz kılacaktır. İnsan ancak bir düzen kurma çabasıyla varoluşunu gerçekleştirebilir. 

Sanat da elbette politik bir şeydir. Tarık Buğra, edebiyatın baskı dönemlerinde geliştiğine vurgu yapar. Baskının en yüksek olduğu dönemlerde siyasî mesaj, belirli imgelerin arkasına sığınılarak verilir. Edebiyatın cilvesi de belki de buradadır.

Hazzı ertelemek, hazzın ötesine geçebilmek ve hazzın sona erdiği andaki o düşüşü engelleyebilmek için başvurulan bir yöntemdir. Çünkü ne kadar yükseğe çıkılır ve o yükseklikten ne kadar hızlı düşülürse o kadar üzüntü duyulur. Modernistler bunu boşluğa düşme olarak tanımlar, gelenekse Allah’tan uzak kalmanın verdiği duygudurum. Zaten ne kadar yükselinir ve ne kadar safiyane duygular beslenirse o kadar hayal kırıklığına uğrarız. Tatlı düşler kurmak, tarifsiz bir hazdır. Bu tatlı düşlerin mümkün olmadığını anlamaksa bir hüzün sebebidir.

Aslında gerçeğin sert veya acı olduğunu söylemek mümkün değildir çünkü gerçek, tâbi olduğumuz hayat şartlarıdır. Yumuşak olan hayallerdir. Nihâl Atsız’ın “Hayalin yumuşak bulutlarından gerçeğin sert topraklarına…” sözünü hayatın yumuşak, sert; gerçek ve hayal gibi keskin tarafları olmadığını anlayana dek kendime şiar edinmiştim. Hayat, zihnimizde var olandan bağımsız olarak zihnimizle yaşadığımız bir şeydir. 

O hâlde mutlu olmanın en önemli şartı, hazzı bir gerçeklik olarak kabul edip hazzın ötesine geçebilmektir. Böylelikle haz kaybolduktan sonraki hüzünden kendimizi kurtarmış olabiliriz. Dünyanın en büyük hazzı, kendini ifade edebilmek olsa gerek. İkincisiyse anlaşılmak. Eğer yazar kişi, bu müthiş hazzı erteleyebiliyorsa bir edebiyat eseri meydana getirebiliyor demektir. Edebiyatçı, Aristoteles’in de Poetika’sında ifade ettiği gibi zorluklar karşısında dağılan değil aksine ayakta kalabilenlerden olur. Edebiyat, kudretli insanların kendini ifade ediş biçimidir. Edebiyat, bir birikimdir. 

Elbette bu kendini ifade ediş biçimi de türü de politiktir. Bu yüzden bazıları klasik Türk şiirine kötü bakıp halk edebiyatını yüceltmiştir. Nurullah Ataç’ın: “Biz akşama kadar divan edebiyatına söverdik ama alşamları divan okurduk.” sözünü anlamlı kılan da bu politik duruştur zaten. Yazının başında dediğim gibi: Apolitik olmak da politik olmaktır. Ancak apolite, bunun politik olmayan yollardan yapılmasını salık verir. 

O hâlde edebiyat, politkadan ayrı düşünülemez. Hayatın kendisinin, duygularının, hayallerinin ve fikirlerinin ayrı düşünülemeyeceği gibi. 

Peki bir edebiyat eserini değerlendirirken apolitik olmak mümkün müdür? 

Elbette apolitik olmak mümkün değildir. Çünkü her duruş, politik bir anlam ifade eder. Yani edebiyatı yorumlayanların da bir siyasal görüşü vardır. 

Yazarın en önemli malzemesi dildir. Yazar, bir edebiyat eseri yazarak dili kendisine göre yorumlar. Her edebi eser, yazarken yorumlanır. Bir yorumun yorumlanması ilgili yorumu, kendi dünyasından oldukça uzağa ve belki de saçma sapan yerlere götüreceği için edebiyat eseri hakkında konuşacak kimselerin yapacağı en doğru iş, bu yorumu okuyucunun gözüne sokmak olacaktır. 

Yoksa bir eseri beğenmek de beğenmemek de politik bir duruştur. Ancak okuyucunun asıl ihtiyacı olan bir kanaat önderi değil bir edebi eseri daha açık anlamaktır. 

Olanı aktarmak isteyenler için Sabahattin Ali’nin Komünist bir çizgide olması önemli değildir. O, Sabahattin Ali’nin dilinde Komünizm’in izlerini arar. Onun için önemli olan Kömünizm’in Sabahattin Ali’nin eserlerinde nasıl ve neden yer tuttuğudur. 

Yeri gelmişken söyleyeyim, Salah Birsel’in: “Edebiyat tarihinin başladığı yerde edebiyat eleştirisi biter.” sözüne katılmıyorum. 

Bu söz, maksadı ayan beyan ortaya koyar gibi görünse de oldukça problemlidir. Her yazı, tarihe not düşmektir. Yazı, yazıldığı anda tarihe geçmiştir zaten. Eserin edebiyat tarihine geçip geçmemesi ancak edebiyat tarihçilerini ilgilendirir. Bir eser edebiyat tarihine çok geç geçebilir, hatta hiç geçmeyebilir de. O hâlde bir edebi eser, ancak yazım aşamasındayken eleştireye tâbi tutulabilir. Bunu da en sağlıklı yapabilecek kişi ancak ve ancak yazarın kendisidir çünkü her edebi eser yazarının günlüğüdür. Edebi eserler, yazarının hayatında yaptığı soyut birikimleri ortaya koyar. Bu birkimler duygu da olabilir heyecan da akıl da. 

Politikasız Poetika, kendi sanat felsefesini en açık şekilde ortaya koyarken kimseyi sanat felsefesinden dolayı kınamamayı, kimseye karşı çıkmamayı amaçlamaktadır. Amacımız, bir edebiyat öğretmeni olarak edebiyatın daha iyi anlaşılmasıdır. Amacımıza ne kadar ulaşacağımız da elbette okuyucunun takdiridir.