Uzun bir zamandır yazıp yazıp siliyorum. Yazmak istiyor muyum, onu da bilmiyorum. İçimden bir şey yapmak gelmiyor.
Blog yazmaya başladığım zamanlarda ”İçimden Geçenler İçimden Geldiği Gibi” mottosuyla ”Ruhumu Tasvir” başlıklı bir yazı dizisi başlatmıştım. Amacım hem pandemi günlerindeki can sıkıntımı paylaşıp hafifletmek hem de henüz açtığım bloguma ziyaretçi çekebilmekti.
Nitekim amacıma da ulaşmıştım. Ruhumu Tasvir başlığı altında yayımladığım yazılar hem çok okunuyor hem de iyileşmeme yardımcı oluyordu. O bunalımlı günlerde ne kadar iç huzurlu ve düzenli bir hayat yaşanılabilecekse o kadar iç huzurlu ve düzenli bir hayat yaşıyordum. Her ne kadar somut olarak düşlediğim manevi desteği yanımda hissedemesem de iltifatını sakınmayan birkaç dostun beni önü açık bir yazar olarak nitelendirmesi kendimi, duygularımı, hayatımı anlatma konusunda beni daha çok iştahlandırıyordu.
Küllerimden yeniden doğmuş gibiydim. Üç hafta tatil yapacağım diye geldiğim kasabada üniversitenin bu dönem için uzaktan eğitime geçtiğini öğrenmem beni hayal kırıklığına uğratmış olsa da bu kötü durumu iyiye çevirmeyi başarmıştım. O sıralarda her şey önemini kaybetmiş ve yalnızca kendimi anlamaya odaklanmıştım. Birçok kez ruhumu cayır cayır yanan alevlerin arasında bulmuş, küllerim farklı yerlere dağılmış fakat ben dağılan o külleri birleştirip kendimi yeniden yaratmayı başarmıştım. Bu da onlardan biriydi.
Sosyal medyayı da aktif kullanmaya başladığım için Türkiye’nin farklı yerlerinden oluşan bir okuyucu kitlesi edinmiştim. Fakat bu iyileşme pek üstünkörü olduğundan bu mutlu zamanlar pek uzun sürmedi. Başıma gelen ilk büyük kötü şeyi çok kötü karşılamamın yanı sıra bu kötü durumu sürdürmek için elimden geleni yaptım. İçimi saran kötülüğün kendi kendine gitmesini bekledim. Oysa beni ben yapan bu kötülükle mücadele edebilmemdi ve bunun sayesinde hak ettiğim yere gelebilmiştim. Bütün benliğimle kötülüğe teslim oldum.
Ne mi oldu? Artık ”Ruhumu Tasvir” yazı dizisini devam ettirmeme kararı aldım. Daha sonra duygularımı ifade ettiğim için kendimden utandım. Bütün yazdıklarımı sildim. Başka konularda yazmak istedim. Nitekim onlarda da başarılı oldum ancak hem kendimin hem de blogumun samimiyetini kaybettim. Her şey iyiydi, hoştu ama bir şey eksikti. Hiç şüphesiz böyle kendimi çok daha güçlü hissediyordum. Sırtımdaki yüklerden kurtulmuştum.
Hayatımın en mutlu devresi Ruhumu Tasvir’i yazdığım ve Ruhumu Tasvir’i yazmaktan vazgeçtiğim o ilk dönemdir. Ne ondan önce ne de ondan sonra bu denli içsel bir mutluluk yaşadığımı hatırlamıyorum.
Mesele ”Ruhumu Tasvir” değil. Belki başka bir isimle de bir şeyler anlatabilirdim. -Doğruyu söylemek gerekirse bu yazıyı hemen yazmalıydım ve başka bir başlık aklıma gelmedi.- Yalnızca o zaman bunu nasıl başarmışsam bugün de o şekilde başarmak istiyorum. Çünkü yaklaşık 2.5 yıl içerisinde denemediğim yol kalmadı ve ben bir türlü o günlerdeki gibi içsel huzuru yakalayamadım.
Ruhumu Tasvir’in ilk müsveddesi epeyi karamsar bir bakış açısıyla yazılmıştır. Bir tesadüf olarak o akşam uykum geldi ve yazıyı bir başka zaman yayımlama kararı aldım. Daha sonra yazının başına tekrar oturduğumda aynı ruh halinde değildim. Kendimi tekrar o hâle geri döndürmek için çabalasımsa da olmadı. Bu sefer profesyonel bir şekilde davranıp yazı üzerinde çalışmaya devam ettim. Olmadı, yazıyı düzenlerken sıkıldım. Artık bu sorunu aşmıştım. Bunu sanki aşmamış gibi insanlara anlatamazdım. O zaman ben de aşmayı nasıl başardığımı anlatırdım. Hem böylelikle içten olmayı da yakalamış olurdum.
Ruhumu Tasvir ile sunduğum persona başlarda çok garipsense de sonraları pek benimsendi. Fakat bu, yalnızca belirli bir döneme yönelik bir terapi yöntemiydi ve o dönem geçince etkisini kaybetmiş oldu. Bu sefer yalnızca çözüm bulduğu dertlerini yazan mükemmel Tolgahan’ı değil zaman zaman güldüren, zaman zaman düşündüren, zaman zamansa hüzünlendiren Tolgahan’ı bulacaksınız Ruhumu Tasvir’de. Bazen ağza alınmayacak laflar edeceğim, bazen kibar olacağım, bazen yaşamaya değmeyeceğini, bazense hayata sımsıkı tutunulması gerektiğini söyleyeceğim. Esasen ben buyum. Hassas ve duygu doluyum ve benim bütün bunlarla kendi içimde baş edebilmem mümkün değil. Ben kendimi nasıl yaralarımla kabul etmiş ve kendimi öyle kabul etmişsem sizler de beni o şekilde kabul etmek zorundasınız. Hayatla başka şekilde başa çıkabilmem mümkün değil. Yazdıklarım abuk subuk da olsa kendimi anlatmak zorundayım.
Neden biliyor musun? Boğuluyorum, çürüyorum.. Bir türlü olmuyor, yapamıyorum. Bunun başka insanlara olan etkisi umrumda değil. Çünkü bana iyi gelen tek şey bu ve bunu sürdürmeye devam edeceğim.
Gerçekten mutlu olan birini, acıklı bir hikâye mutsuz edemez.