Futbol’un Felsefesi: “Futbol; Bir Takım Oyunudur, Bireysel Hata Olmaz.” adlı yazımda “futbolda bireysel hata ve takım olmak” konusu üzerine durmuş ve “bireysel hata” şeklinde bir kavram olmadığını söylemiştim.
Yazdığım bu yazı, bu işi bilen kimseler tarafından da ilgiyle karşılanırken “Futbolda hata yok mudur?” gibi bir soruyu da akıllara getirmiş oldu. Evet; futbol, bir takım oyunuydu ve hiç kimse takım oyununda bireysel hatanın olmasını istemez. Ancak bizler o yazıda futbolda bireysel hata kavramının olmadığını tartışmıştık, futbolda hatanın olmadığını değil. En nihâyetinde futbol yorumu veya açıklamaları bir gözleme dayanır ve gözlemlerin bir miktar hata içermesi son derece doğaldır. Kendi duyularımıza son derece haklı bir şekilde güvenmiyor olsak bile makinenin hata yapmayacağını düşünürüz. Ancak makineler de kusursuz değildir.
Hayattan projeksiyonlar sunan ve elbette hayata projeksiyonlar veren futbolda hata olmadığını iddia etmek futbolun “hayatî” (otantic) bir olgu oluşunu inkâr etmek demektir. Pekiyi, futbolun hayatîyeti, bir futbol maçı oynanırken insanların stadyumlara veya ekran başına doluşması mıdır? Kısmen evet. Sorun, bunu bir şehrin namusu veya ölüm kalım meselesi hâline getirmektir. O hâlde burada kastedilen hayatîlik, büyük kitlelerin -bazı değerlendirmelere göre bu, ülke nüfusunun yarısına karşılık gelmektedir- bu spora dahil olmasıyla ilgilidir. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için Futbol’un Felsefesi: Modern Bir Hastalık Olarak Futbol adlı yazıma bakılabilir.
Tam da büyük kitlelerin bu oyunun oynanmasına, izlenmesine, desteklenmesine dahil olması sebebiyle futbol yorumculuğu üst perdeden konuşulmasını gerektiren bir iş değildir. Bu sporu gerçekten anlayarak yapan, takip eden veya hem yapıp hem takip edenlerin sayısı belki 100 kişide 4-5 kişidir. Ancak spor, en nihâyetinde bir bilimdir ve başka bilim dallarıyla da iç içedir. Dolayısıyla zaman içerisinde avam (sıradan halk) için ayrı, futbolu bir bilim olarak görenler için ayrı futbol yorumu biçimleri geliştirilmiştir.
Bilim, açıklar. Bilimin olmadığı yerde ise anlamlandırma vardır. Avam futbol yorumcusu, -bu bir yazar da tribüncü de kanaat önderi de olabilir- mağlubiyeti veya galibiyeti anlamlandırmaya çalışır, açıklamaya çalışmaz. Anlamda duygular ön plana çıkar, açıklamadaysa duygusallığa yer yoktur. Ancak açıklama yapma eylemi, bir nebze duygusallık içerir. Çünkü insan, motive (duygu demektir ing.) olmadığı bir şeyin açıklamasını yapmaz. Avam futbol yorumcusu, yapıcılık ve açıklayıcılıktan uzak olduğu için kendine bir kurban arar. Kendi kendine ürettiği, çıkış noktasının neresi olduğu bilinmeyen birtakım kavramlar ve önermelere sahiptir. “Atanın ve tutanın iyi olacak.” buna örnektir. “Basit hata” ve “bireysel hata” da kabildendir.
Yoksa hiçbir takım oyununda bireysel hata, söz konusu olmaz. Hata olsa olsa takım oluşun kendisindedir. Bazı futbolcuların aynı anda bir takımda olmaması veya 11 başlamaması gerekir. Bazı insanların aynı anda bazı ortamlarda bulunmamaları gerektiği gibi… Bu; sosyal hayatta insanların, takım sporlarında ise sporcuların arasındaki görünmez bağa işaret eder.
O hâlde önce “ölçme“nin ne demek olduğu üzerinde duralım. Ölçme, çağdaş tanımlara göre, bir niteliğin gözlenip bir sayı veya sembolle ifade edilmesidir.
Bu tanım ve özellikle altını çizdiğim yer cebimizde dursun.
Ölçüm ise ölçme işlemi sonucunda elde edilen sembol ya da sayılardır.
Bir de bizim ölçme kuralı kavramımız var. Ölçme kuralı; ölçümü yaparken hangi sorunun kaç puan edeceği, yani puanlama sistemimizdir. Bunu futbola uyarlarsak kaleyi bulan bir şutun “gözümüzde” neye karşılık geleceğini ifade eder.
Değerlendirme ise ölçümün sonunda yapılan bir işlemdir. Değerlendirme yapmak için elimizde bir veri olması gerekir. Değerlendirme, ölçme ile elde edilen ölçümün bir ölçüt ile karşılaştırılarak ölçülen özellik hakkında karara varmaktır.
Tabii bunu yaparken birtakım ölçütlere de sahip olmamız gerekir. Bu kararın objektif olabilmesinin tek yolu, ölçme sonucunun bir ölçütle karşılaştırılmasıdır. Yoksa verileri istediğimiz yere çekebilir, mesela yenilgi için bahaneler üretebiliriz.
İşte açıklama ve bahane arasındaki farkı belirleyecek olan şey, değerlendirme yapan kişinin bir ölçüt sahibi olmasıdır. Ölçüt, bizi tutarlı kılacak yegâne ögedir.
Dolayısıyla futbol yorumu yaparken istatistiklerden faydalanmak, bir zorunluluktur. Bakın Orta Doğu Teknik Üniversitesi, istatistik kavramını nasıl tanımlamış ve nasıl açıklama yapmış:
İstatistik doğru bir şekilde veri toplama ve verileri bilgiye dönüştürme bilimidir. İstatistik, verilerden öğrenebilmeyi, gözlemleri bilgiye dönüştürmeyi sağlar. Böylece, istatistiksel teknikler, belirsizliklerin varolduğu bir dünyada, bu belirsizlikleri temelde olasılık kavramı aracılığı ile kontrol altında tutar ve gözlemleri bilime dayalı bilgi ve yorum verir hale getirir.
İstatistik, yalnızca futbolda değil hayatın birçok alanında karşımıza çıkar. İstatistik, genellemedir. Futbolda da önemli olan bütündür. İyi başlamak, iyi sürdürmek ve iyi bitirmek anlamına gelmez. Performans, sonucu tayin eder. Bu performans, belirli bir periyodla sınırlandırılmıştır. Bu periyod önce 90 dakikadır. Daha sonra kendi içinde parçalara ayrılır. Futbolun içinde birçok an vardır. Bu anlar bazı anlara göre daha kritiktir. Bunu anlayabilmek için de oyunun bütününü anlamamız gerekir. Bütün, 1 maç olabileceği gibi 1 sezon hatta 10 yıllık dönem de olabilir. Bu yüzden müsabaka değerlendirilirken tümdengelim metodu kullanılmalıdır.
Şunu da söyleyelim, Alex Ferguson’ın: “İstatistikler, mini etek gibidir. Ama asıl önemli olanı göstermez.” diye bir sözü yoktur. Bu sözün Danimarkalı bir teknik direktöre âit olduğunu söyleyenler varsa da konumuz bu sözün ne kadar saçma olduğu değildir. Doğrusu Pep’in bir basın toplantısında dediği gibi: “İstatistiklerde görünmeyen ama takım oyununa katkı sağlayan oyuncular var.” olmalıdır.
O hâlde hata nedir? Ölçme ve değerlendirmede hata; gözlenen puanların, gerçek puanlardan farkıdır. O hâlde göz ile yapılan ölçüm, her hâlükârda makineyle yapılan gözleme göre daha güvenilmezdir.
Peki hiçbir ölçme âleti kullanmadan ölçüm yapmak mümkün müdür? Konu futbolsa buna gözlem demek daha doğru olur ama ölçme türleri içerisinde bir ölçüm âleti kullanmayarak yapılan ölçümlere doğrudan ölçme adı verilmektedir. Futbolun, hayatî oluşu da göz önüne alındığında bu göz kararına dayalı ölçümlere doğrudan ölçme desek yanılmış olmayız. Aslında doğrudan ölçme de bir gözlem gerektirir. Eşit kollu bir terazide bir şeyi tartmak için gözleme ve deneyime ihtiyacımız vardır.
Dolaylı ölçme, bir âlet kullanılarak ölçmeyi ifade eder. Buna göre şut ve orta sayılarının bir bilgisayar tarafından sayılması dolaylı ölçmedir.
Hayatımıza yeni yeni giren packing&impact, xG gibi istatistikler ise türetilmiş ölçme araçlarıyla ölçülür. Örneğin penaltının gol beklentisi 0.74 xG’dir. Bu, atılan her 100 penaltının 74’ünün başarılı olduğunu ifade eder. Bu, bir ölçüttür. Bu sonuç, binlerce penaltının bir bilgisayara yüklenmesiyle elde edilmiştir. Buna göre attığı penaltıların %74’ünü gole çeviremeyen oyuncu, penaltı atma konusunda başarısız sayılacaktır. Xg verisinin hesaplanabilmesi için önce “isabetli şut”un hesaplanması gerekir. Daha önce penaltının xG’si 0.74 olarak hesaplandığından bu tür ölçümlere Türetilmiş ölçme adı verilir. Burada yeni bir ölçme söz konusu değildir. İki ölçüm sonucunda ortaya çıkan bir veri vardır.
Demek ki hata:
a) ölçümden kaynaklı
b) ölçüm âletinin ve yönteminin kendisinden kaynaklanıyor olabilir.
Bizim bir pozisyonda hatalı gördüğümüz futbolcu, aslında hatalı olmayabilir. Başka oyuncunun yaptığı bir hata, oyuncunun hatalı davranmasına veya hatalı görünmesine sebep olabilir. Çünkü en nihayetinde bizim stadyumdan veya ekran başından gördüğümüz şey, görüngüdür. Görüngü, duyularla algılanan her şeydir. Duyu organlarımızın yetersizliği ve gördüğümüz şeyin zihnimizin süzgecinden geçmesi işin içine yorum katmamıza sebep olur. Çünkü burada tam olarak anlayamadığımız, açıklayamadığimız parçaları ancak yorumla doldurabiliriz. Dolayısıyla hata, sandığımız kadar kolay anlaşılan bir kavram değildir.
O hâlde hata türlerine bakmamız gerekir. Hatalar; sabit, sistematik ve tesadüfî olmak üzere üçe ayrılır.
Hata miktarının her ölçümde aynı olduğu hata türüne sabit hata adı verilir. Bir istatistik programı, isabetli pas sayısını eksik ölçüyorsa bu, o programın sabit hatasıdır. Burada yazılımsal bir sorundan bahsedilir. Örneğin bir stoper her maç %78’lik pas isabet oranıyla oynuyorsa bu, attığı her 100 pasın 22’sinde hata yaptığı anlamına gelir. Burada da futbolcunun yazılımında -yani teknik özelliklerinde- bir eksiklik söz konusudur. O hâlde bu veriden futbolcunun pas konusunda teknik destek alması gerektiğini çıkarabiliriz.
Ancak mesela bu 22 pas hatasının içinde pası alacak oyuncunun yanlış pozisyon alması, reaksiyon göstermemesi veya o anda topun rastgele uzaklaştırılması gerektiği de mevcut olabilir.
Ayrıca gol, yalnızca hata yapmakla olan bir şey değildir. Golü atacak takımın karşı takımdan 1 fazla doğru şey yapması da golü getirebilir. Unutulmamalıdır ki çağdaş futbolda gol, golü atan takımın ekstra bir işine bağlıdır. Packing&impact işte bu ekstra işleri göstermek için türetilen istatistikler. Yine fitness datanın altındaki koşu mesafesi istatistiğinin de bir alt basamaklarını oluşturan hızlı koşu, sprint mesafesi istatistikleri bu ekstra işleri göstermek içindir. Bu verilerle ilgili yazmış şu uygulamalı analizi okuyarak konuyla ilgili bilgi sahibi olabilirsiniz.
Sistematik hata, ölçmecinin yanlı davranmasıyla ortaya çıkmakla birlikte bu hata türünde hata miktarı, ölçümden ölçüme belli oranda artar veya azalır. Bir makinenin yanlı davranması pek mümkün olmadığından hatanın oranlı olarak artıp artmadığına bakarak hata türünün sistematik olup olmadığına karar veririz. Oyun bazında düşündüğümüzde bu hata, daha çok asimetrik formasyonlarda görülür. Takımın belirli defolarını kapatmak için veya özel bir oyuncudan maksimum verim alabilmek için kurgulanmış bu formasyonlar, rakip tarafından iyi analiz edildiğinde bu formasyonlar işlevsizleşir. Avrupa’da -Çünkü böyle takımlar Türkiye’de yok. Belki 20-21 sezonu Beşiktaş’ı olabilir- geleneği olan takıml2arı (Kızılyıldız, Sheriff, Shaktar, Dinamo Zagreb vs.) sistematik hata yaptırmaya zorlamak akıllıcadır. Mustafa Reşit Akçay’ın Avrupa’daki başarısının sırrı budur. (Bunun için Mustafa Reşit Akçay’ın şu röpörtajına bakılmalıdır.) Ki zaten atılacak golü ödül olarak düşünürsek yenilecek gol risktir. Bu durumda rakibin almış olduğu riskler, bize rakibin oyun şifrelerini de verecektir.
Tesadüfî hata ise hata türleri arasında bilinçsiz olanıdır. Örneğin savunma oyuncusunun anlık bir konsantrasyon kaybı topu ıskalamasına neden olmuşsa bunu tesadüfî hata olarak değerlendiririz. Aslında bu hata türünde de tam anlamıyla bir rastgelelelilik yoktur. Yalnızca bizler, o an için hatanın tam olarak ne(y)den kaynaklandığını bilemeyiz. Örneğin futbolcunun o hatayı yapmasına sebep olan şey, onun gelecek kaygısı olabilir. Burada sebep çok daha psikolojiktir ve bizim bu hatayı anlayabilmemiz için futbolcuyu tanıyor olmamız gerekir.
Ancak şuna da dikkat edilmelidir: Futbolcu söz konusu olan konsantrasyon kaybını sistemin zaaflarından dolayı yapmışsa burada sistematik hata var demektir. Ancak futbolcu konsantrasyon kaybını belirli aralıklarla tekrar ediyorsa bunun sabit hata olarak değerlendirilmesi gerekir.
Öğrenme, belirli aralıklarla yapılan tekrarlardan sonra gerçekleşir. Öğrenmenin gerçekleşebilmesi için tekrarların üzerinden bir süre geçmiş olması gerekir. Sabit hata, öğrenmenin -henüz- gerçekleşmediğini gösterir. Burada öğrenme sürecinin gözden geçirilmesinde fayda vardır. Sistematik hata, sistemin zaaflarını işaret eder. Burada antrenörün kendini sorgulaması gerekir. Antrenörün faturayı kendine en çok çıkaracağı yer burasıdır çünkü antrenörün görevi, takımın %100’ünü bulmasına “yardımcı olmak” yani takımın kendini gerçekleştirmesini sağlamaktır. Bu da bizi çağdaş eğitim kuramlarına yani eğitimin, bireyin yaşam kalitesini artırmak olduğuna götürür.
Evet, futbol bir takım oyundur. Ancak futbol, bunun öncesinde iyi bir takım oluşturmak oyunudur. Çünkü iyi bir takım olunmaz. İyi takımlar oluşturulur. Burada plandan ve programdan, örgüt ve örgütlenmeden bahsederiz.
Görüldüğü üzere futbolda “basit hata” denen bir kavram yoktur. Zannedersem böyle bir kavram, dilimizi kullanmakta çok yetersiz kaldığımızdan ortaya çıkmıştır. Basit hata kavramı, doğrusu: “Çok basit şeyleri bile yapamıyoruz, sürekli hatalar yapıyoruz.” olan cümlenin “Basit hatalar yapıyoruz.” şeklinde kısaltılmasıyla oluşturulmuşa benzemektedir. Pek tabiî bunun tenisteki “basit hata” kavramıyla analojisine de bakılmalıdır ve mutlaka bir ilgi vardır ancak buradaki ilgi, sistematik bir düşüncenin ürünü değildir. Rastgele ve avamdır.
Demek ki bizler “basit hata” gibi bir kavrama sahip olduğumuza göre futbol mevzu bahis olduğunda en basit şeyleri bile yapmaktan âciz bir milletiz. Türk futbolunun sorunlarını konuşmaya beden eğitimi öğretmeninin, öğrencilerini futbol oynaması için serbest bırakmasıyla başlamalıyız. Çünkü ancak en temelden (basic) en basitten başlarsak bir yol alabiliriz.
Karl Popper’ın bilmenin ahlâkî sorumluluğu olduğu görüşüne katılmamak elde değil. O hâlde ilgilendiğimiz, konuştuğumuz ve takip ettiğimiz spor, ne kadar iptidai olursa olsun, onun hakkında kendimizi sürekli yenilemek zorundayız.