Başakşehir takımı kadrosu, 19-20 sezonunda şampiyon olduktan sonra bir nevi doyuma ulaştı ve sert bir düşüş yaşadı.
Bu düşüşün en büyük nedeni, elbette camiası olmayan bir takımın hedefsiz kalmasıydı. Başakşehir kadrosu zaten doyuma erişmiş futbolculardan oluşuyordu. Sportif başarısızlıklar kadronun dağılmasına sebep olurken bütün spor kamuoyunun Başakşehir’in eski yarışmacı günlerine dönemeyeceğine dair haklı öngörüleri vardı.
Sezona Aykut Kocaman liderliğinde idman anlamında diri ancak zihinsel olarak kötü giren Başakşehir, ilk sekiz maçından yalnızca 2 galibiyet çıkarınca Emre Belözoğlu Başakşehir’in başına getirildi.
İlk 12 resmi maçında yenilgi yüzü görmeyen Emre Belözoğlu, bu takımı sıfırdan inşa etmedi. Aykut Kocaman, Başakşehir’de gerçekten verimli bir kamp dönemi geçirmişti ancak oynatmak istediği oyun ile futbolcuların oynamak istediği oyun arasında dağlar kadar fark vardı. Bunu Caičara’nın, Kocaman’ı fazla defansif oynatma sebebiyle soyunma odasında açık açık eleştirmesinden de anlayabiliriz. Bu kadroya hücumsal anlamda gerekli serbestlik tanındığında Başakşehir zaten başarılı olabilecek bir takımdı. Nitekim Emre Belözoğlu’nun başardığı bir şey varsa o da buydu.
Emre Belözoğlu’nun iyi bir hoca olup olmadığına da ancak önümüzdeki sezonlarda karar verebiliriz çünkü Emre’nin antrenman bilgisi hakkında henüz yeterli doneye sahip değiliz. Mesela antrenman bilimi konusunda İsmail Kartal’ın da yeterli olduğunu söyleyemem. Daha önce sezon başı kampı yaptığı Ankaragücü de Rizespor da kondisyon anlamında çok kötüydü. Vitor Pereira da Aykut Kocaman gibi antrenman bilimine vâkıf birisi. Bu sezon Fenerbahçe’nin de sorunu fazla defansif oynamaktı. Dolayısıyla İsmail Kartal ile Emre Belözoğlu’nu aynı şekilde değerlendirmek gerek. Üstelik İsmail Kartal’ın oynattığı agresyonu yüksek, 50-55 dakikalık yüksek tempolu oyun ligin son haftalarına doğru 6-7 futbolcunun sakatlanmasına neden oldu. Burada biraz düşünülmesi gerektiği kanısındayım.
Başakşehir’in ne defansif ne de ofansif anlamda dikkat çeken verilere sahip olduğunu söyleyemeyiz. Top çalma istatistiğinde 13.7 ile 17. sıradayken top kesme istatistiğinde 8.9 ile 19. sıradalar. Yaptıkları 55 faülün yalnızca 5’i sportmenliğe aykırı ve bu alanda Alanyaspor’dan sonra ikinci sıradalar.
Başakşehir, maç başı 13.9 şut çekerken 5.1 isabet sağlamış. Bu, Süper Lig istatistiklerine göre iyi bir rakam. Maç başı adam geçmede ligin top seviyesi 11.2 iken Başakşehir 8 ile 18. sırada yer alıyor.
Bununla birlikte Başakşehir, kalesinde maç başına 11 şut görüyor ve bu alanda 17. sırada yer alıyor. Başakşehir’in istatistiklerde bu şekilde hep son sıralarda veya ortalarda yer almasının sebebi, topa sahip olma ve pas oyununa dayalı oyunlarında. Bu yüzden ne fazla pozisyona giriyorlar ne de rakiplerinin pozisyona girmesine olanak tanıyorlar. Başakşehir, bu alanda maç başı 504 kısa pasla en yakın rakibi Trabzonspor’un 39 sayı önünde birinci sırada.
Başakşehir oyunu daha çok ikinci bölgesinde kabul etmekle birlikte birinci, ikinci ve üçüncü bölgelerde varlık gösterme açısından ligin dengeli takımlarından biri olarak görünüyor. Net bir pasör, şutör veya driplingci oyuncuları yok. Takım içi bütün aksiyonlar eşit bir şekilde paylaştırılmışa benziyor. Bu durumda elbette bireysel istatistikleriyle öne çıkanlar oluyor ama bu net bir stil değil kollektivizmin getirdiği bir durum sonucunda gerçekleşiyor.
Başakşehir’in merkez hücumları bu oyunu oynamaya çalışan bir takım için yeterli değil. Ağırlıklı olarak (%40) sol tarafı kullanıyorlar. Belirgin bir kanat organizasyonları yok ve takımın adam geçme verileri de yeterli değil. Bu durumda Başakşehir’in oyunu oldukça horizontal kabul ettiğini söyleyebiliriz.
Duran top kullanımında, organizasyonlarında oldukça kötüler. Başakşehir gibi pozisyon üretmekte zorlanan bir takımın duran toplar üzerine Trabzonspor maçına kadar eğilmemesi, oldukça büyük bir eksik.
Başakşehir, özellikle ikinci yarının başına daha iyi başlayabilseydi ikincilik yarışındaki en kuvvetli takım olurdu. Visča’nın ayrılışı orada bütün dengeleri bozmuş olmalı. Trezeguet’nin form tutması zaman aldı ki hâlâ istendik seviyeye ulaşmış değil. Pizzi, neredeyse hiç katkı veremedi. Serdar, vasatından bile çok uzaktı. Salih Uçan, beklentilerin tamamen altında kaldı. Dolayısıyla Emre’nin verimli bir transfer dönemi geçirdiğini de söyleyemeyiz.
Öyle görünüyor ki iki takımın da birbirine duran top sürprizi yapmaktan başka şansı yokmuş. Bir tarafta takım olarak iyi savunma yapan Trabzonspor, diğer tarafta topu da pozisyonu da vermeyen bir Başakşehir varsa o maç az pozisyonlu biter. Burada tabii ki Trabzonspor iddiasını ortaya koymuş bir takım olarak daha kırılgan olması muhtemeldi. Başakşehir’se bugüne kadar duran top konusuna pek eğilmemişti. Trabzonspor ilk golü atıp savunmaya geçmek, Başakşehir’se bir an önce skoru almak istiyordu.
Emre Belözoğlu gol atmak adına pekâlâ topa sahip olmaktan vazgeçebilirdi. Ki verilere baktığımızda Başakşehir’in topa daha az sahip olmuş, daha az pozisyona girmiş ama daha çok gol bulduğunu görüyoruz. Başakşehir için en kestirme yol, kanatları etkin kullanmaktı. Trabzonspor bekleri zaten hata yapmaya teşneydi. Bu durumda top Trabzonspor’dayken Başakşehir topu kanada yönlendirdi. Tam burada saha içi kaymalar hayatî önem taşıyordu ki Trabzonspor bekleri ne zaman topla buluşsa Başakşehir oyuncuları Trabzonsporlu oyuncunun açısını çok iyi kapattı. Berat ve Siopis’in ofansif üretkenliğinin zayıf olması Trabzonspor’u 2. bölgeye hapsetti. Bu durumda tek çare stoperlerin topla birlikte çıkışlarıydı. Ahmetcan, bunu 1-2 defa denedi. Maç boyunca Trabzonspor 1 ile 2, 2 ile 3. bölge arasındaki bağlantı hataları Trabzonspor’un oyuna girmesine sebep oldu. Kontra ataktan gelen 3. gol, Trabzonspor’un oyuna girememesinden, daha doğrusu yerleşim hatasından kaynaklandı.
Başakşehir’in oyunu yatay kabul ettiğini, dikine oynayamadığından bahsetmiştik. Esasen iki takım da benzer oyunu oynamaya çalışıyor. Anlaşılan o ki bu doğrultuda Avcı, Ersun Yanal’ın 4-3-3’üne benzer bir diziliş ve oyun denemek istemiş. Oyunu yatay kabul eden ve yatay oynamaya çalışan bir takıma karşı sahaya dikey dizilerek rakibin olası pas bağlantılarını kesmek, oyun alışkanlığını kırmak istemiş. Bekleri kanat oyuncularıyla da bire bir eşleyerek olası hızlı gelişen atakların kesilmesi amaçlanmış. Ancak bu durumda Trezeguet’nin ve Serdar’ın daha öz verili oynayacakları tahmin edilememiş. Bu sayede kanatlarda 1v1, hatta 2v1 eşleşmelerden galip ayrılan Başakşehir için skoru ve oyunu almak kaçınılmaz oluyordu. Çünkü Trabzonspor’un kanat oyuncularından beklenilen defansif verimi alabilmek mümkün değil. Visča’nın formu iyice düşmüş, Nwakaeme’nin oyun stili zaten ortadayken böyle bir oyun kurgulamak yanlışı baştan yapmaktır. Belki Visča, biraz daha geriye gelebilse başka şeyler konuşuyor olabilirdik ama ilk golün de Trabzonspor sol tarafından bir kenar ortayla geldiğini unutmamak gerek.
Tabii bu maçla birlikte Berat ve Siopis’in de aynı anda sahada olmasının ne gibi sonuçlar doğuracağı da anlaşılmış oldu. Trabzonspor’un bu maçta en başta bir oyun aklı yoktu. Bu da olmayınca oyun içinde oyuna müdahele edebilmek mümkün olmuyor. Avcı, beklenilen canlanmayı ancak oyundan Berat’ı çıkarıp Djaniny’yi sokmakla sağlayabildi. Böylelikle rakip yarı sahada Trabzonspor, 1 kişi eksik oynamaktan kurtulmuş oldu. 2 golde de İsmail’in adam paylaşımı hatası olması, Yusuf’un 10 numara orijinli bir kanat olması elbette Trabzonspor’un hücumsal verimliliğini artıracaktı.
İkinci yarıda daha sönük bir Başakşehir izledik. Nihayetinde Trabzonspor için sezonun son maçıysa Başakşehir için de öyle. 3-0’lık skor üstünlüğünü eline almış bir takımın hâlâ aynı şevkle hücum etmesi de pek görülen bir şey değildir. Bundan sonra Trabzonspor’un farkı indirme çabasını izledik. Burada da Volkan Babacan kadar Trabzonspor’un yanlış son vuruş tercihleri maçın 3-1 noktalanmasına sebep oldu.
Trabzonspor ya da Başakşehir adına çok da bir şey çikarabileceğimiz bir karşılaşma olmadı. Her iki takımın da oynadığı oyunu, durumu hemen hemen belliydi. Oyun, oynanırken değişmez. Oyunun gelişmesine tek etken zamansa o oyunun geliştiği iddia edilemez. Trabzonspor’un eksikleri, hataları sezon başından beri ortadaydı. Trabzonspor’da fazla olarak bütün bu eksiklerin farkında olan ve bunu canla başla telafi etmeye çalışan bir teknik ekip vardı. Nitekim şampiyonluk, futbolculardan çok onların başarısı. Belki Abdullah Avcı, bunu dillendiremiyor -ki dillendirmemesi gerekir- ama bir oyun ortaya koymak için kötü bir oyuncu grubuna sahibiz. Bunun için alt yapıya eğilmeli ve 30 yaş üstü futbolculardan uzak durmalıyız.
Oyunu Anlamak, Başakşehir maçı yazısıyla sezon finaline girmiştir. Gönlüm, Trabzonspor’un her maçını analiz edip yazmaktan yana ancak süreç ne getirir, işler nasıl gelişir, nasıl bir meslek edinirim, bilmiyorum. Bırakın bir dahaki sezonu, bir dahaki gün hakkında bile herhangi bir fikrim yokken bu yazı dizisinin geleceği hakkında bir şey söylemem olanaksız.
Sağlıcakla kalın, en önemlisisiyse sıkıcı transfer haberlerinden uzakta kalın..