05.08.2021 ve 12.08.2021 tarihinde  oynanan Trabzonspor- Molde karşılaşmalarının ardından eleştiri okları Trabzonspor’un genç sağ beki Serkan Asan’a çevrilmişti.

Fatih Terim, 2020-2021 sezonunda kaçan şampiyonluk için De Andre Yedlin’i suçluyor ve takımdan ayrılmasını talep ediyordu. Öte yandan Süper Lig’in açılış maçında Beşiktaş, kendi evinde oyunun geneline baktığımızda ilk hafta müsabakası için gayet net bir oyunla Rizespor’u mağlup ederken Çaykur Rizespor teknik direktörü Bülent Uygun: “Bireysel hatalar dışında iyi bir performans gösterdik.” dedi. 

Şimdi baştan başlayalım: Trabzonspor’un Molde karşısına sağ bekte Bruno Peres, sol bekte Trondsen ile çıkması bekleniyordu ancak beklenilenin aksine sağ bekte Serkan, sol bekteyse Bruno Peres oynadı. Peres’in çift ayaklı olması, ayrıyeten daha önce de sol bekte zaman zaman görev alması, sezonun ilerleyen zamanlarında Peres’in sol bekte değerlendirilmesini de mümkün kılıyordu. Dünya futbolunda ters ayaklı beklerin de denenmeye başlaması -en nihayetinde Peres, sağ ayaklı- da elimizdeki diğer veri. Nitekim Peres, ters ayaklı bir sol bek olarak sık sık içe kat etti ve Nwakaeme’nin de rahatlamasına, markajdan çıkmasına sebep oldu. Bu deneme bize, özellikle içerideki maçlarda Trabzonspor’un kapanan rakiplerine karşı Peres’i sola atıp ofansif zenginliğini artırması ve merkezin ve half-space’in kullanımının artırılıp bu bölgelerden yapılacak hücumların artırmasının mümkün olabileceğini gösterdi. 

Evet, Serkan savunma anlamında oldukça kötü, fiziksel zaaflara sahip, vücudunu iyi kullanmayan yalnızca 21 yaşında olan bir bek oyuncusu. Ancak ileriye çıkabildiğinde ofansif anlamda toplu ve topsuz oyunda zenginlik oluşturabilecek, skor katkısı oldukça yüksek olabilecek bir bek görünümünde. Buna karşılık Trabzonspor’un da oyununun oturmamış olmasından da kaynaklı olarak Serkan Asan, bugüne kadar hücum- savunma dengesini iyi kuramadı. Hücuma çıkamadı, çıktığında geri gelemedi. Geri geldiğindeyse pozisyon bilgisi, hamle zamanlaması gibi bir savunma oyuncusu için elzem olması gereken niteliklerden yoksun olduğu için ya müdahale edemedi ya da penaltıya, duran topa sebep oldu ve kart gördü. 

Geçen sene Trabzonspor’da kanat futbolcuların savunma anlamındaki zaafiyeti, yenilen gollerde etkin rol oynamıştı. Marlon, büyük takım oyuncusu değildi, ofansif katkısı yoktu. Defansta ise hamle yapmayı hep son âna bırakması, rakip takımın özellikle soldan gelebilmesine yol açıyordu. Nwakaeme’nin ise potansiyeli belli ve geriye gelse bile yüksek pozisyon bilgisine ve oyun görüşüne sahip olmadığı için savunmada problem yaratacak nitelikte. Ekuban zaten bir sağ kanat değildi ve 26 yaşına gelmiş ve artık olgun olması gerekirken gücünü asla 90 dakikaya yayarak kullanamıyordu. 

Buradaki anahtar kavramlar: 21 yaş, ofansif zenginlik ve dengedir. 21 yaşında bir sağ bekin ofansif anlamda bu kadar etkili olabilmesi, bu etkililiğini topsuz oyunda da gösterebilmesi çok büyük bir artıdır. Zaten yukarıda saydığımız eksiklikleri giderdiğinde Serkan gibi bir futbolcu ne Süper Lig’te ne de ne de Türkiye’de kalır. Hücum ve savunma dengesini ise benim diyen sağ beklerin sağlayamadığını da göz önünde bulundurmak gerek. 

Zaten Türkiye’de 2021-2022 sezonunun başında Avrupa’da oynayabilecek sağ bek sayısı 1.5’tur. Bunlar da 3 tane yarım olmak üzere ancak orta sıraların takımlarında forma giyebilirler.  

Öte yandan Serkan ilk Molde maçının tamamında, ikinci Molde maçının ise 50. dakikasına kadar çok kötü bir performans sergiledi, kabul. Ancak 50. dakikadan oyundan alındığı dakikaya kadar çok iyi bir Serkan Asan vardı sahada. Nitekim bu, istatistiklere de yansıdı. 

Kısa boyundan ötürü hava topu alamıyor diye eleştirilen Serkan, 5 hava topundan 4’ünü kazanmış. Savunması eksik denilen Serkan, 6 kez top kapmış. Mücadele etmiyor denilen Serkan, 3 sahipsiz top kapma girişiminin 2’sini başarıyla sonuçlandırmış. Berat ve Edgar’dan sonra takımın en çok pas denemesi yapan üçüncüsü oyuncusu olup sürekli top kaybediyor denilen Serkan, 71 pasta 68 isabet sağlamış. Hücum bölgesinde girdiği 2 ikili mücadelenin 2’sini de kazanmış. 4 kez uzun pas denemesinde bulunup 3 isabet, 11 kez geri pas denemesinde bulunup 9 isabet, 14 kez 3. bölgeye pas denemesinde bulunup 13 isabet sağlamış bir oyuncudan bahsediyoruz. 

Eğer istatistikler tatmin etmemişse yenilen gollere bakalım bir de. 

İlk atağın ilk pozisyonunda Molde 3. bölgeyi çok hızlı bir şekilde geçiyor. Trabzonspor’un özellikle ilk maçta takım savunmasının kötü olduğu söyleniyor. Hayır, bu eksik bir değerlendirmedir. Üçüncü bölgede Trabzonspor, etkili pres yapmış ve çoğu zaman rakibine oyun kurma anlamında zorluk yaşatmıştı. Buna karşılık Molde, 2. bölgeye geçtiğinde zayıf bir presle karşılaştı ve topu, olması gerektiği gibi en kısa sürede Trabzonspor’un 1. bölgesine taşıyabildi. Yukarıdaki görüntüde Serkan’ın pozisyon almasında hiçbir sorun yok. Rakip santrfor, Edgar’ı sola hareketiyle Vitor Hugo’yla yakınlaştırıyor. Bu sırada Edgar’ın bire bir savunmasında rakibi takip etmesi, Hugo’nun işlevsizleşmesine sebep oluyor. Devamında savunma çizgisinin gittikçe geriye çekildiğini göreceğiz. 

5 saniye sonra Molde’nin merkezden hücum eden oyuncusunun ceza yayı çevresine yaklaştığını, Molde santrforunun Hugo ile Peres arasına girerek merkezi açtığını ve atağı sürükleyen Molde oyuncusuna iki seçenek bıraktığını görüyoruz. Serkan’la arasındaki mesafe iyice azalan Edgar’ın pozisyonel anlamda doğru durduğunu söyleyebiliriz. Doğru yaptığı şey ise ofsayt çizgisini Serkan’la birlikte korumak oldu. Rakip santrforun yalancı koşusuyla şaşıran Hugo ve onu takip eden Peres ise kendi ofsayt çizgilerini korumaya çalışıyorlar. Berat ise oldukça geride kalmış ve artık müdahalede bulunması imkânsız. Trabzonspor savunması ofsayt çizgisini kurmayı başarıp topla oynayacak olan Moldeli, şut atmaya zorlansaydı atak, mümkün olan en az tehlikeyle savuşturulmuş olabilirdi. 

Takip eden pozisyonda merkez Molde oyuncusuna baskıya gidip aslında ara pas imkânı veren Edgar’ın hareketiyle Serkan’ın yanındaki Molde oyuncusu, ceza sahasında topla buluşuyor. 

Kaleciyle karşı karşıya kalındığındaysa ceza sahasında 5 Moldeli futbolcuya karşılık 4 Trabzonsporlu bulunuyor. 

Yenilen ilk golde hatalar silsilesinin birbirini takip ettiğini gördük. 2. bölgenin çabuk geçilmesi, 2.bölge oyuncularıyla 1.bölge oyuncuları arasındaki iletişimsizlik, 1.bölge oyuncularının arasındaki uyum sorunu ve savunma kurgusundaki eksiklik golün yenilmesine sebep oldu. 

Gelelim yenilen 2. gole. Fotoğrafa baktığımızda Trabzonspor’u tek bir karede tüm hatlarıyla kendi sahasında 3-4-3 şeklinde dizilmiş olarak görüyoruz. Moldeli futbolculardan ise Trabzonspor’un rakip sahasında 6 futbolcu görünürken bu pozisyonda Molde, 3-2-4 şeklinde dizilmiş. Buna göre sayısal üstünlüğün Trabzonspor’un elinde olduğunu söyleyebiliriz ancak Molde’nin posicional anlamda üstün olduğunu da açık. Burada Molde’nin topu olabilcek en hızlı şekilde 3. bölgeye aktarmak isteyeceği kesin. Topu ayağından çıkaracak olan Moldeli, hiçbir şekilde baskı altında değil. Eğer isterse yanındaki arkadaşına oynayıp merkeze doğru bir hareketlenme gerçekleştirirse atak yönünü de değiştirebilir. Bu sırada sol bek Peres, Nwakame’nin ve Hamsik’in baskı yapması gereken futbolcuya baskı yapıyor. Bu sırada Moldeli futbolcu topu ayağından çıkarıyor. Kötü pozisyon almış Hamsik, Peres’in verdiği boşluğu kapatmaya çalışıyor. 

Moldeli futbolcu topla buluştuğu anda Peres oldukça önde kalıyor. Hamsik ise zaten oldukça geride. 

Hamsik’in düşmesiyle iyice rahatlayan Molde’nin kenar oyuncusu ceza sahasına dömdüğünde 3 Moldeli ceza sahasına girmiş bulunuyor. Buna karşılık yalnızca 2 Trabzonsporlu ceza sahasında. Sol tarafta ise bir Moldelinin daha ceza sahasına koşu yaptığını görüyoruz. 

Trabzonspor ceza sahasında tam 5 Moldeli var, muazzam. Oysa 11 kişiyle kapanan Trabzonspor’un ceza sahasında 4 Trabzonsporlu var ve bunlardan biri de pozisyonun dışında kalmış. 

Berat, son bir gayretle Moldeli futbolcunun topu rahat oynamasına fırsat vermemesine rağmen adam paylaşımı o kadar kötü yapılmış ki iki fotoğraf önce kadraja son anda giren Moldeli bile ceza sahasında bomboş bir şekilde. 

Şu açı bize her şeyi daha net gösteriyor. Trabzonspor’da tam 4 futbolcu pozisyon dışı kalmış, 3 Trabzonsporlu pozisyonun içinde. 63.22’de takım halinde kadrajda olan Trabzonspor’dan 63.44’te 3 futbolcu kadrajda yok. Buna karşılık 63.22’de 6 futbolcusu kadrajda olan Molde’nin 63.44’te 7 futbolcusu kadrajda. Kompakt oyun işte tam da böyle bir şey. 

Sol tarafta topa buluşan Moldeli topu alıyor, düzeltiyor, kafasını kaldırıyor, bekliyor ve pasını veriyor. E ceza sahanızda rakip takım bu kadar rahat oynayabiliyorsa bir şey konuşmaya gerek yok zaten. 

Bu açıdan daha rahat yakalayabildiğimiz bu pozisyonda top sol kenarda Moldeli oyuncunun ayağındayken iki Trabzonsporlu futbolcunun baskıya gittiğini, sol kenarda bir Moldeli oyuncunun uygun pozisyonda beklediğini, 2 Moldelinin ceza yayı çevresinde, 1 Moldelinin ceza sahası içinde olduğunu görüyoruz. Molde 2 futbolcusuyla merkezi kapatırken  3-3-4 şeklinde sahaya dizilmiş görünüyor. 9 futbolcusuyla savunma yapan Trabzonspor’un ise ne kadar kötü dizildiği, oyuncular arasındaki bağlantısızlık ortada. 

9 kişiyle kapanan Trabzonspor’da tek bir topla tam 5 oyuncu etkisiz hâle geldi. Ceza sahasında 5 Moldeli bulunurken Trabzonspor’dan ise 3 futbolcu var. 

Yerleşim hataları ve 4’e 5 yakalanan Trabzon savunması…

4 futbolcu neredeyse altı pas içerisinde…

Gol elbette kaçınılmaz…

Bir takımın futbolcuları için bireysel hata söz konusuysa o hâlde o takımda takımı sahaya hazırlayan şeylerde bir problem var demektir. Bunlara sistem de antrenörler de ve hattâ antrenmanda kullanılan malzemeler de dahildir. Özkan Sümer’in de dediği gibi: “Bir yerde işler doğru gitmiyorsa o işin içerisinde yanlış insanlar var demektir.” 

Bir futbolcu sistem henüz oturmadığı için o anda hatalı görülebilir. Bu, onun o sisteme uymamasından da kaynaklanabilir. Her takımın her ligin her sistemin bir seviyesi vardır. Her oyun, oynayıcısından bir seviye talep eder. Bu seviyenin içinde oyun dışı şeyler olduğu gibi oyun içi meziyetler de vardır. Buna göre o sisteme uyum sağlayabilecek futbolcuyu almak, teknik heyetin işidir. Scoutundan başkanına, başkanından transfer komitesine her kimse o, uygun futbolcunun getirilmesinden sorumludur. Geçen sene Marlon, Trabzonspor’un sol beki değildi ve oyun içerisinde Trabzonspor sol tarafı çok kez aksadı ki bunu Trabzonspor’la ilgili yazdığım yazılarda ifade etmiştim. Ancak suç, oyuncunun değildir. Özkan Sümer’in oyunculara ruhsuz diyenler için Milliyet’te 26 Eylül 1981’de yazdığı “Suçlu Kim?” adlı o zamanlardan bugüne aslında hiçbir şeyin değişmediğini gösteren bir yazısı vardır. Şöyle diyor Özkan Sümer: 

“Ülkemizde suçlama hakkına sahip tek kesim sporculardır. 

-Sporsuz milli eğitim

-Oyun alanı olmayan belediyeler

-Tesissiz profesyonel takım

-Amatör yönetici

-Müsabakayı şehrin namusu gören bir anlayış…

Ve bu ortamın mahkum ettiği ‘ruhsuzlar’ denilebilen futbolcular…

Türk oyuncusunun ruhunda değil imkânında kusur vardır. 

Yetişmesi, gelişmesi, korunması için hiçbir katkısı olmayan kimselerin oyuncuları aşağılaması dürüst bir davranış değildir. 

Ülkemizde sokağa çıkarılan çöplerin bile bir sorumlusu varken sokağa bırakılan çocuklara sahip çıkacak kimse yoksa kendi imkân ve kabiyetleri ile geldikleri yerde onları ne sevmeye ne de yemeye hakkımız vardır.”

Hatta bu satırların arkasından bugün şu da söylenebilir: Öyle veya böyle profesyonel olmuş her futbolcu, birkaç kötü performans sergiledikten sonra direkt çöp muamelesi görebiliyor. Sosyal hayatın her alanında görülen otoriteye güvensizlik, sokağa bırakılan çöplerin bile kimsenin sorumluluğunda olmadığı bir Türkiye hazırlamıştır. 

Müsabakalar, sezonlar, haftalar, elemeler tek bir an üzerinden değerlendirilemez. Bir 90 dakika içerisinde birçok an vardır. Hepsinin toplamını da bir an diye adlandırız. Parçalar, bütünü oluşturmakla birlikte bir parça, asla bütünün kendisi değildir. Bir parçanın, bütünü temsil etme kabiliyeti de yoktur.

Gol, ancak bir görüntüden ibarettir ve yalnızca bir andır. Gol, oyunun geneline bakılmayan tüm koşullarda bir yanıltıcıdır.  Top, koruduğunuz kalenin içine girer. Gol, amaç demektir ve futbol oynamanızın amacı da zaten gol almaktır. Son yıllarda gol ile ilgili çeşitli yorumlar da ortaya çıkmıştır. Bir ekol, kötü oynasa bile kazanmak isterken bir diğer ekol, oyunu geliştirme yoluna gidip golü ikinci plana almıştır. Kanaatimce ikisi de yanlıştır. Oyun geliştiği, hattâ seyir zevki verdiği takdirde gol de gelecektir. Sahanın içinde bir o yana bir bu yana koşulan, yalnızca temponun yüksek olduğu bir maçtan hiçbir seyircinin zevk alacağını düşünmüyorum. O hâlde evet, Molde 3 kez gelip 3 gol atmıştır. Atılan goller de bireysel hatalardan değil takım savunmasından kaynaklanmaktadır. Golleri üstünkörü de olsa inceledik. Sadece birkaç saniye içinde sahada ne büyük değişikliklerin olduğuna şahit olduk. Molde, en az enerjiyle kapasitesi dahilinde çok iş başarmıştır. O hâlde hayır, Tranzonspor basit hatalar yapmamıştır. Hatanın basiti veya zoru olmaz. O hâlde hayır, Molde basit goller atmamış veya Trabzonspor, basit goller yememiştir. Cruyff’un da dediği gibi: “En güzel gol, boş kaleye atılan goldür.” Ayrıca “Futbol, basit bir oyundur. Zor olan, basit oynamaktır.” Molde; hızlı geçiş oyununu çok iyi oynayan, gerektiğinde sete de dönebilen, kompakt oyunu özümsemiş, 19 resmi maç oynayarak Trabzonspor’un karşısına gelmiş, hazır bir takım. Trabzonspor ise yeni bir dizilişle, yeni yapılan birkaç takviye ile hâlâ arayış içerisinde bulunan ve bu oyununun üzerine koyması gereken bir ekip. 

Elbette futbolda bireysel hata problemini bir maç üzerinden örneklendirerek, birkaç da  enterasan açıklama üzerinden giderek noktalamayacağız. 

Bildiğiniz üzere modern futbolda bilgisayar teknolojileri, yapay zekâ, son derece aktif bir şekilde kullanılıyor ve Avrupalı birçok teknik adam, yapay zekâ teknolojisinden istifa ediyor. Buna göre en çok gol atılan, asist yapılan yani tehlikeli bölgeler yapay zekâ tarafından tespit ediliyor ve teknik adamlar da bu bilimsel veriler ışığında taktik geliştiriyor. 

O hâlde gol atmak da gol yemek de son derece bilimsel bir şeydir. Güçsüzün, güclüyü yenebilme ihtimâli futbolu izlenilir kılan en önemli şeydir. Hem Agathon’un da dediği gibi: “Birçok olayın olasılığa aykırı gerçekleşmesi, olası bir şeydir. Mesela çok düşük bir ihtimal dahi olsa kalecinin, asist yapması, hatta gol atması da mümkündür. 

Maalesef ben de futbolda yapay zekâdan faydalanamadığımdan hazır olarak aldığım bu görselde Tuchel’in altıgenini, diğer adıyla V şemasını görüyorsunuz. Buna göre V’nin dışarısında kalan bölumlerden skor üretilmesi ihtimali oldukça düşük. Hâliyle savunma hâlindeki takımın, hücum eden takımı altıgen biçimindeki alana sokmaması gerekiyor. Diyelim ki hücum hâlindeki takım, bu altıgende topla oynamayı başardı, o hâlde o topu maviyle işaretlenen, asist-zone olarak adlandırılan bölgeye sokturmamalı. Çünkü yapılan araştırmalar en çok asist yapılan bölgenin maviyle işaretlenen, en çok da gol atılan bölgenin golden-zone olduğunu gösteriyor. Topun bu bölgelere girişini ne kadar engellerseniz gol yeme ihtimaliniz de o kadar düşer. Soyut düşündüğünüzde bir parayı havaya attığınızda yazı gelme olasılığı 1/2, bir başka ifadeyle %50’dir. Yine soyut düşündüğünüzde bir atağın golle sonuçlanması %50’dir. Yani top ya kalenizden içeriye girecektir ya da girmeyecektir. Hilesiz bir zar attığınızda 1 gelme olasılığı teoride 1/6 olabilir ama bu gerçekte her 6 deneme sonunda 1 geleceği anlamına gelmemektedir. Sonra hilesiz bir zar zaten mümkün değildir. Zarlar üretilerken noktalar, ağırlık merkezini değiştirmesin diye zarın ağırlık merkezi eşitlenmeye çalışır ama zar her atılışta sürtünmeye bağlı olarak aşınacağı için zar, ister istemez hileli konuma dönüşecektir. İşte bu yüzden olasılıkta gauss eğrisi vardır. 

Zar, nasıl ki atıldıkça aşınıyorsa futbolcular da oynadıkça, yaşı ilerledikçe, müsabakada dakikalar ilerledikçe bir bozulmaya maruz kalırlar. Buna yorgunluk denir. Her nasip, vaktine esirdir. Nasipte gol yemek varsa o gol, mutlaka yenilecektir. Futbol konusunda bu tür takıntıların, oyuncularının gelişimine hiçbir yararı olmadığı gibi zararı bulunmaktadır. Sürekli talep eden modern futbolda, yeteneksiz dahi olsa futbolcuya bireysel hata yaptığı yönünde baskı yapmak, o futbolcunun elinden ekmeğini almak demektir. Eğer ilgili futbolcu, oynadığı takımın seviyesinde bir futbolcu değilse o iş teknik ekibin sorumluluğundadır. 

Kaldı ki verdiğimiz istatistiklerde Serkan’ın maçın adamı olduğunu söyleyebiliriz. Serkan, 22 yaşında Türkiye’nin Top 4 takımımından birinin sağ beki. Üstelik o takımın hocası oyun kurulumunda beklerin rolünü çok önemsiyor. Şimdi Tunahan Ergül’ün veya Murat Cem Akpınar’ın Trabzonspor’un oyun kurucusu olduğunu düşünün. Sizce de bir beke göre böyle genç bir oyuncu üzerine çok fazla sorumluluk almıyor mu? 

Üstelik ben Serkan’ın oyun kurucu bir sağ bek olarak yeterince süre alacağını düşunüyorum. Peres, bir kanat bek olarak oyun kurma yeteneğine sahip değil. Diyegonel toplarla oyunun yönünü etkili bir şekilde değiştirebilecek bir futbolcu olmasına rağmen oyun kuruculuk anlamında yeterince görüş yeteneği yok. Peres’in false back olarak değerlendirileceğini düşünüyorum. Trabzon savunması 3’lüye dönecek, Edgar sağa yaklaşacak, Hugo merkezde ve zaten defansif bir bek olarak bildiğimiz İsmail, geride kalacak. İşte Trabzonspor, geriden oyun kurmakta zorlanacağı bölümlerde Serkan’a ihtiyaç duyacak. 3. bölgede en az 4 kişiyle oynayan Trabzonspor, bunundezavantajlarıylakarşılaştığında Serkan gibi bir bek çok önemli bir rol üstlenecek. 

Serkan’ı eleştirebileceğim en önemli nokta, hayatının yayla ve tesisler arasında geçiyor olması. Bu yaşlarda çok araştırması, çok okuması ve çok çalışması gerek. Serkan ne gençliğinin geçip gittiğinin ne de yeteneklerinin farkında. 

Diğer taraftan Serkan yalnızca 2 milyon ₺’ye yani 460.000 € gibi bir rakama oynuyor. Trabzonspor, bir alternatif sağ bek transfer etmeye kalksa en az 2-3 milyon € gibi bir masraf yapacak. Hele bu piyasada yerli, genç ve kaliteli bir sağ bek alabilmek akıl kârı değil. Serkan 19-20 senesinden beri A takımda forma şansı buluyor. Geçen bu 3 yıl içerisinde genç takımlardan yeni bir sağ bek çıkmamışsa Serkan Asan oynayacaktır. Taraftar da sporcusunun arkasında durmak zorundadır. 

Son olarak futbolda taraftarların ve teknik adamların dilinden düşürmediği bireysel hata kavramının psikolojik arka planına bakalım. 

Bir kere teknik adamlar, kelle koltukta yaşayan insanlardır. Bu yüzden başarısız bir sonuç aldıklarında başkasını suçlama eğilimine gider. Bir teknik adam, çalıştığı bir takımda momentumu yakalayabilirken diğerinde yakalayamayabilir. Bir takımın kimyası, o teknik adama uyabiliyorken başka bir takımın kimyası uymayabilir. Zar konusuna geri gelecek olduğumuzda çevreye ve zamana bağlı olarak çeşitli etkenlerle karşılaşılabilir. 4. bir boyut olan zaman ve bununla iniltili timing, momentum gibi kavramlar, aslında işin teori kısmından sonra terazinin hangi yanının ağır basacağına sebep olan şeylerdir. 

Nitekim işlerin böyle yürümediği, gerek kulüplerin gerek futbolcuların gerekse teknik adamların bugünü düşündüğü, bugün evine ekmek götürebilmek için bu işi yapıp yarınsa bir çaresine bakılır dediği bir anlayışta elbette bu tür bahaneler geçer akçedir. Herkesin kötü sistemden kendini bir şekilde faydalanmaya isteyen bu vahşi modern hayat, “Sistem böyle” açıklamasının arkasına sığınmayı mecbur kılıyor. Bülent Uygun, “15 futbolcum takımdan ayrıldı, bunu ben de istemezdim.” diyor. Yerlerine transfer yapamadık demiyor da scoutumuz yok diyor. Rıza Çalımbay da Dinamo Batumi maçından önce “Her bir futbolcuyu ince eliyip sık dokuyoruz. Büyük kulüpler gibi parasını verip alamıyoruz.” demişti. Kötü olan sistemin her an bir günah keçisi aradığı bir durumda, teknik adamların mükemmel işlettiklerini söyledikleri düzenlerinin bozulmasına bir sebep bulmaları gerekmektedir. İşte bir ıska, topu elinden kaçırma gibi olması mümkün olan şeyleri dile getirerek aslında iyi giden ve gitmesini vadeden bir şeyin kötü gittiğini vurgulayarak bir aklanma savunması yapılmaktadır. 

Altınordu haricinde hiçbir altyapıda pozisyon bilgisi dersi verilmediğini, üstüne üstlük teknik adamların yüklemede çok kötü olduğunu da göz önüne aldığımızda bir ıska, topu yanlış yere indirme gibi bizim “bireysel hata” diyebileceğimiz hareketler, kaçınılmaz oluyor. 

Bir şey durduk yere kötü gitmez. İki doğru öncül, yanlış sonucuna ulaştırıyorsa orada öncüllerin yorumlanmasında problem var demektir. Buna göre bireysel hata, ancak girdilerde veya girdilerin yorumlanmasında bir sorun varsa meydana çıkan bir şeydir ki burada Özkan Sümer’in dediği gibi bir imkanda kusur söz konusudur. Futbolda hata vardır ancak yapılan değil yaptırılan bir şeydir. Bu da rakip takımın başarısıdır. Çünkü böyle bir şey olmazsa, her şey mükemmel giderse zaten gol olmaz. Bir takım gol atıyorsa öbür takım da gol yiyor demektir.