Trabzonspor özelinde yapılan eleştirileri dikkatle incelediğimizde oldukça yüzeysel olduğunu ve yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı ve algısal olduğunu görüyoruz. 

Diyeceksiniz ki hangi takım objektif verilerle değerlendiriliyor. Trabzonspor maçlarını izlemeye bile tenezzül etmiyorlar çünkü izleseler mümkün değil böyle yorumlarda bulunmaları.

Elbette Trabzonspor’un oyunu mükemmel değil. Elbette hiçbir oyun mükemmel olamaz. Trabzonspor’un belki doğru yaptıkları kadar yanlış yaptıkları da vardır. Bu değerlendirme bütüncül yapılırsa sağlıklı olur. Spor yorumcusunun işi, “mevcut şartlar dahilinde” bütüncül bir yaklaşımla bu sorunları ortaya koyabilmektir. 

Yaptığım araştırma sonucunda Trabzonspor ile ilgili yorumda bulunan bir çok spor yazarının, hiçbir şekilde “verilere” göz atmadığını da teyit etmiş oldum. 

Sezon başında Abdullah Avcı’nın oynatmak istediği 11’in yukarıdaki gibi olduğunu düşünüyorum. Bu sayede Hüseyin Türkmen, Serkan Asan, Trondsen, Denswill gibi savunma alteratifleri; Siopis, Abdülkadir Parmak, Abdülkadir Ömür, Yunus Mallı, Dorukhan Toköz orta saha alternatifleri ile Djaniny, Yusuf Sarı, Koita gibi hücumcular Abdullah Avcı’nın hamle oyuncuları olarak bekleyecekti. 

Evdeki hesabın çarşıya uymamasıyla birlikte zaten dar olan kadro, iyice kısırlaşmış oldu. Trabzonspor’un yerli oyuncusunun da yerli kuralıyla birlikte 11 çıkarmayı iyice zorlaştırdı.

Ben Gervinho transferini aslında direkt sol açığa yapılmış bir transfer hamlesi olarak düşünüyorum. Trabzonspor’un sağ tarafı için Abdülkadir Ömür ve Yusuf Sarı gibi iki ismi vardı. Gerektiğinde Djaniny de sağ tarafta oynayabilirdi. Ancak Nwakaeme’yi yedekleyebilecek kimse yoktu. Üstüne üstlük Nwakaeme, 31 yaşında, sözleşmesinin sonuna gelmiş bir futbolcuydu. Hem Avcı’nın oyun planında Nwakaeme gibi çizgiye yapışan futbolculara yer yoktu. Eddie Newton’u yakan da Nwakaeme’nin Gervinho, zaten santrfor orijinli olduğu için içeriye girebilirdi. Bu da Trabzonspor için kontra ataklarda etkili olabilme, ayrıca sağdan olgunlaştırdığı atakları soldan bitirebilmek anlamına geliyordu. Bu yüzden Peres, tamamen hücum odaklı oynayacaktı. Ömür, sağ half-space’e gelip ya merkezde şut için bekleyen Bakasetas’a dönecek ya da direkt Gervinho’ya oynacaktı. 

Cornelius’un sırtı dönük oyundaki başarısı ve Bakasetas’ın tam bir modern 10 numara olması, Trabzonspor’un üçüncü bölgede sayısız atak zenginliği oluşturması anlamına geliyordu. Bu 11 ile sahaya çıkıldığında savunma arkasına koşu yapabilmek, bağlantı oyuncusu olabilmek için Djaniny de oyuna alınabilirdi. Bunun yanında 20-30 dakika bütün gücüyle oynayan Nwakaeme, o bölgedeki rekabeti artırabilirdi. 

Ama Nwakaeme’nin özellikle içerideki Roma maçındaki performansı, bu planı bozdu. Bu sefer Trabzonspor, Nwakaemeli ve Gervinho’lu bir oyun bulmak zorunda kaldı. 

Yukarıdaki ısı haritasındaki takım, oyunu kanatlara yayarak oynamaya çalışmış, özellikle sol tarafı kullanmaya çalışmış ve kendi ceza sahasında da pozisyon vermiştir. 

Yukarıdaki ısı haritası, Trabzonspor’un 5-1 kazandığı ilk hafta maçı Yeni Malatyaspor karşılaşmasına âit. Bu maçta Yeni Malatya, 12’si ceza sahasından 16 şut atmış. Trabzonspor ise 19 uzaklaştırma, 12 engelleme istatistiği ile dikkat çekmektedir. 

Yukarıdaki harita, Nwakaeme’nin aynı maçta topla buluştuğu yerleri gösteriyor. Görüldüğü üzere Nwakaeme, daha çok sol çizgiye yaslanmış, yalnızca 3 kez ceza sahasına girebilmiş ve geriye gelmeyi pek fazla tercih etmemiştir. 

Bu harita ise Gervinho’nun topla buluştuğu yerleri göstermektedir. Gervinho, Nwakaeme’den daha az geriye gelmiş ama daha fazla merkeze katetmiş ve 4 kez ceza sahasına girebilmiştir. 

Konuyu daha iyi anlayabilmek için hem Nwakaeme’nin hem de Gervinho’nun topla buluştuğu yerlere bakalım. Görüldüğü üzere top özellikle birinci ve ikinci bölgedeyken Nwakaeme ile Gervinho arasında uçurum var. Bu iki kanat oyuncusu da çizgiye yaslanmayı sevdiğinden Trabzonspor’un takım genişliyor, bu da takım içi yardımlaşmasının azalmasına neden oluyordu. 

Yeni Malatya maçını baz alamayız diyenler için Sivasspor maçında Nwakaeme ve Gervinho’un topla buluştuğu yerlere de bir bakalım. 

Takım henüz oturmadı diyecekler için ligin 8. haftasındaki Nwakaeme ve Gervinho’nun topla buluştuğu yerler. 

Gervinho’yu bir de solda görseydik diyenler için de Göztepe maçında Gervinho’nun topla buluştuğu yerler de yukarıda işaretlenmiştir. 

Nwakaeme, çIzgiye yapışıp kendini bir şekilde asist-zone’a atarak etkili olmaya çalışan bir kanat. Gervinho ise orta saha çizgisinin yakınında kanada ayağını basarak top alıp half-space’ten içeriye girmeyi alışkanlık edinmiş bir futbolcu. Gervinho ve Nwakaeme, Avcı’nın oynatmak istediği kompakt futbola uyan futbolcular değil. Ancak bu iki isimden biri sahada olursa bu savrukluğu skor üretmek adına çözüm üretebilir. 

Trabzonspor’un takım savunması verilerini yükseltebilmesi için içeriye girebilen ve prese katılabilen bir oyuncuya ihtiyacı vardı. Bu oyuncu gerektiğinde ters kanatta da oynayabilen Avrupa patentli bir kanat olmalıdır.

Dolayısıyla Trabzonspor’un bu seneki takım boyu ile ilgili tüm sorunların oyuncu grubundan kaynaklandığını belirtmek gerek. Gervinho, şampiyon olmak için yapılmış bir transferdi. Maalesef bu geçiş döneminde bu gibi transferleri hoş görmek ama ders de çıkarmak gerek. 

Trabzonspor’un özellikle kanatlarda rötasyonunun olmaması bu seneki oyun adına en büyük eksiklikti. Bunun sebebi de plansızlıktan kaynaklanıyor. Nwakaeme’nin yedeği yıllardır yok. Abdülkadir Ömür’ün ilk sakatlığından beri sağ kenar hep aksıyor. Altyapıdan çıkan oyuncular, A takıma monte edilemiyor. Tüm bu sorunlar, eksik transfer veya hoca-başkan yetersizliğine değil ciddi bir plansızlığa işaret ediyor. Bu durumun sorumlularını aramak için Trabzonspor’un tarihine bakmak gerek. 

Kulüp, ciddi anlamda bir yatırıma ihtiyaç duyuyor. Medyadan takip ettiğimiz kadarıyla Trabzonspor, altyapısına yatırım yaptı ve yapmaya da devam edecek. Özellikle bu sene, evet tam da şampiyonluğa giderken, Trabzonspor gibi bir şehir takımının kenardan gelecek oyunculara ihtiyacı var. Bunun için de bu işlerle ilgilenecek en az bir antrenör istihdam etmek gerekiyor. Geç kalınmış bu hamlenin daha da geç olmadan yapılması elzemdir.

Gelelim Trabzonspor’un tartışılan diğer bir mevkisi olan defansif orta sahaya. 

Trabzonspor, bu mevkide 2, zorlasan 3 veya 4 alternatife sahip. 

Bu sene çoğunlukla 4-3-3 dizilişini tercih eden Abdullah Avcı, Süper Lig’te 16 maçta Berat Özdemir’le başladı. Çünkü futbolun bir de geometrik bir tarafı var ve ne Siopis ne Dorukhan ne de Hamsik geriyi tek başına toparlayacak bir oyuncu değil. Berat; önünde geniş alan isteyen, statik, topla ilişkisi iyi olmakla birlikte savunma özellikleri yetersiz bir regista. 

Ancak Berat’ın defansif karakteri pek olmadığından ve “yalnızca” ön libero bölgesinde oynadığından topun rakibe daha fazla bırakılması gereken maçlarda -Karagümrük maçı- ön liberoda Siopis’i sol iç bölgedeyse Hamsik’i gördük. 

Bazı maçlarda sakatlıklardan dolayı Siopis, merkez orta saha oynamak zorunda kaldı ama yine de Berat’ın ön liberodaki yeri ve görevi değişmedi. Siopis, oyunda olduğu dakikalarda Trabzonspor, hem oyun kurulumu hem de ofansif üretkenlik açısından problem yaşıyor. Ancak Siopis olmadığındaysa Trabzonspor, takım savunmasında problem yaşıyor. 

Trabzonspor, aslında orta saha direnci zayıf bir takım değil. Orta saha özelinde asıl problem; Bakasetas’ın gol aramak için sık sık ceza yayı çevresine girmesi, Hamsik’in ve Berat’ın da opere etmesi gereken alanın çoğalmasında yatıyor. Yoksa bireysel verilere bakıldığında savunma anlamında kötü bir tablo ile karşılaşmıyoruz ki Trabzonspor, ligin açık ara en az gol yiyen takımı. Berat Özdemir; maç başı 2.2 top çalma, 1.3 top kesme ile oynamış. Bunlar çok da kötü veriler değil ancak 0.9 çalım yeme ve 0.6 faul istatistiği çok kötü. Bunun üzerine gitmek gerek. Berat, 6.79 rating ortalamasına sahip. En iyi maçı 7.44 ile Hatayspor maçı olurken en kötü maçı 6.14 ile Antalyaspor maçı olmuş. Berat’ı eleştirenler, dalgalı bir performansı olduğunu iddia ediyordu. Veriler Berat’ın performanslarının çok da dalgalı olmadığını gösteriyor. Önceki dönemdeki istatistikleriyle karşılaştırıldığında belirgin bir farklılık da göze çarpmıyor. Berat, ilk kez böyle bir takımda oynuyor ve gayet de kaliteli bir futbolcu. Trabzonspor’un 11’inin yaş ortalaması düşünüldüğünde Berat gibi genç futbolcunun bir iki hatasına da tahammül etmek gerekir. 

Berat’ın defansif verilerini artırmak için ofansif verilerini artırmak gerekiyor. Berat gibi ayağı temiz bir futbolcu, merkez orta saha mevkisini daha iyi oynayabilmeli. Türk orta sahaların en büyük kusuru, ceza sahasına girememek. Berat maç başı 0.1 şut istatistiği ile oynuyor ve bu Berat kalitesinde bir oyuncu için kabul edilemez. Berat’ın ileriye çıkması, Bakasetas ve Hamsik arasındaki mesafenin azalması ve daha kompakt bir oyun demek. 

Yukarıdaki ısı haritasına bakıldığında Berat hakkında söylediklerimizin ne kadar doğru olduğu gözlemlenmektedir. 

Hatayspor maçı, Berat’ın ratingi en yüksek maçıydı. Berat, bırakın ceza sahasına girmeyi, ceza yayına bile girmeyi denememiş. 

Santrfor Cornelius, maç başına 2.4 hava topu kazanmayla bu alanda takımında ikinci sırada. Ancak maç başına 4.4 başarısız kısa pasla da takımında ikinci sırada. Demek ki Cornelius, indirdiği veya servis ettiği toplarda sıkıntı yaşıyor. Demek ki Cornelius’a yakın oynayabilecek bir forvet arkasına ihtiyacınız var. Ama sorun tam da Bakasetas’ın çok fazla ceza yayına inmesi, blokların ayrılması demek değil miydi? Aslında değildi. Eğer mesafeyi yeterince daraltırsanız Bakasetas’ın Cornelius’a çok yakın oynamasının bir mahsuru olmaz. Bu tam da takım boyuyla ilgili bir istatistiktir. Eğer servis yapması gereken santrforunuz 4.4 hatalı kısa pas istatistiği ile takımında 4. sırada yer alıyorsa bunun çözümü tekrardır, çalışmaktır. Demek ki Trabzonspor, ya modern futbolun argümanlarınca doğru kapanmıyor, bu yüzden de akan oyunda oyun kurmakta sorun yaşıyor ya da oyun kurma konusunda ciddi sıkıntılara sahip. 

Uğurcan, maç başına 8.4 isabetli uzun pas atarken 11.3.başarısız uzun top istatistiğine sahip. Demek ki parselasyonda birtakım sorunlar var. Bakasetas, Cornelius’a daha çok yaklaşsa orta saha kaybedilecek. Cornelius daha geri gelse ofansif verimlilik düşecek. Demek ki Trabzonspor, geriden oyun kurmayı hâlâ oturabilmiş değil. Süper Lig’te birçok stoper dar alanda idare edecek seviyedeyken pozisyon bilgisi zayıf olduğundan geniş alanda çok kötü. O yüzden birinci bölgesinde topla ilişkisi iyi olan bir takım, Süper Lig’i domine eder. Burada beklerin rolünü iyi oturtmak son derece önemlidir. 

Trabzonspor’un şartları düşünüldüğünde yukarıdaki gibi sol taraftan oyun kurmak gerekmektedir. Ancak soldan kurulan oyunun, sağdan bitirilmesi gerekeceğinden bu, çok da olabilir görünmemektedir. 

Sağ taraftan oyun kurulumunda karşımıza çıkacak tablo en kaba hâliyle yukarıdaki gibidir. 

Ancak bu sene ilk devrede Trabzonspor, en çok beklerinden verim alamadı. Peres, uzun bir sakatlık dönemi geçirdi. Yerine oynayan Dorukhan’la artık başka bir oyun şekli bulunmak zorundaydı. Sol bek, sene başında zaten muammaydı. Köybaşı, o bölgeyi “idare edebilecek” bir transferdi. Veriler gerçekten de idare ettiğini gösterse de İsmail, Trabzonspor’un oyununa çok yabancı kaldı. Trondsen, hem Denswill’e hem de İsmail’e göre çok daha istikrarlı veriler sunsa da o da aynı istikrarı sağlıklı olmakta sağlayamadı. Abdullah Avcı’nın oyun kurulumunda beklere ne kadar önem verildiği düşünüldüğünde Trabzonspor’un oyunu yorumlanırken bunun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. 

Sağ bek bölgesi için Dorukhan’ın verileri gittikçe iyi bir görüntü veriyor. Esasen Dorukhan, tam bir sağ iç bölge oyuncusu. O yüzden oyuna göre sağ bekte de sağ iç bölgede de görev yapabilir. Ofansif verileri çok kuvvetli değil ancak o, bu açığını agresyonu ile kapatıyor. 

Peres ise defansif verilerini Trabzonspor ile yükselişe geçirmiş durumda. Peres; maç başı 1.7 top çalma, 1.6 top kesme ve 1.6 uzaklaştırma ile oynuyor. Daha düzenli oynaması dahilinde daha çok hücum organizasyonunda yer alacak ve bu da skor olarak yansıyacaktır. Yine de defansif pozisyon bilgisini geliştirirse Serkan Asan’ı Trabzonspor’un sağ beki olma konusunda bir adım önde görüyorum.

İsmail Köybaşı’na gelince verilerinin hiç de kötü olmadığını söyleyebilirim. İsmail %90 pas isabeti sağlamış ki bu sayı, kendisinin kariyer rekoru. Verilerine bakıldığında kariyerinde hep bir noktada sabit kaldığını görüyoruz. Dolayısıyla İsmail, ne verebileceği belli bir oyuncuydu. İsmail; çok istekli, çok çalışıyor ama konsantrasyon ve oyun bilgisi eksikleri var. Beşiktaş’taki verileri ona Granada yapma fırsatını verdi. Oradaki hocasının da söylediği verilerinin çok iyi olmasına rağmen oyun bilgisinin eksik olmasıydı. Bu yüzden İspanya’da ancak bir sezon kalabildi. Avcı, İsmail’in İspanya tecrübesinden sonra oyun bilgisini geliştirdiğini ve bu oyun bilgisinin Trabzonspor’u şimdilik edebileceğini düşünmüş olmalı. 

Köybaşı; maç başına 1.6 top çalma ve 1.3 top kesmenin yanında 1.1 çalım yeme istatistiğine sahip. İşte bu 1.1 çalım yeme istatistiğinin sebebi, eksik pozisyon bilgisi ve konsantrasyon. Maalesef bu veriler, İsmail’in Trabzonspor oyunu ile hiç uyuşmadığını gösteriyor. 

Trondsen’in en dikkat çekici verisi ise 1.3 top çalma istatistiği. Ofansif katkısı elbette yetersiz ama Avcı’nın bu sene sol bekini defansif meziyetleriyle ön plana çıkarmasından anlaşılabilir bir durum. Yine de Denswill’in sol bek performansı daha iyi görünebiliyor. Trondsen, sakatlandıktan sonra toplamayı bir türlü başaramadı. Toparlayacağı da meçhul. Norveç’te çok sıradan ama çok iyi bir takım oyuncusu görüntüsündeydi. Henüz genç de sayılır ama…

Takım savunmasını kötü etkileyen bir başka Trabzonspor verisi, maç başı 10.3 faul ortalamasıyla bu alanda ligin sonunda yer alması. Bu, Trabzonspor’un neden bu kadar çok pozisyon verdiğinin önemli kanatlarından biri çünkü Trabzonspor, 17.1 top çalma istatistiğiyle ligin 4. sırasında yer alıyor. Dolayısıyla Trabzonspor’un takım savunmasının kötü olduğu savı da doğru değil. Sorun, biraz daha oyuncu grubuyla ilgili ama Trabzonspor’un bu geçiş dönemini skor üreterek geçmesi gerek ve elde olan oyuncular da bunlar. 

Dolayısıyla Edgar-Hugo ikilisinin bu sene geçen seneye oranla çok kötü performans sergilediği yorumu, deli saçmasından başka bir şey değil. Zaten uzaklaştırma, top çalma gibi verilere bakıldığında Edgar ve Hugo’nun geçen seneki verilerden çok da farklı olmadığı açıktır. Hatta Edgar, verilerini yükseltmiş görünmektedir. Hatta Edgar 20-21 senesinde 2.9 uzaklaştırma ortalamasını 3.5’e, 0.6 blok ortalamasını 1.3’e çıkarmıştır. Top çalma istatistiğinin 1.4’ten 1.1’e düşmüş olmasını ise Trabzonspor’un rakip üzerine gelirken çizgi hâlinde çekilip rakibine şut imkânı vermesiyle açıklayabiliriz. Edgar’ın buradaki tek kusurunu sırtı dönük oynayabilen oyuncunun peşine takılıp savunma disiplinini bozması olarak görürüm. Bu da onun savruk oyunundan kaynaklanıyor. Aslında Hüseyin de Edgar da tam üçlü savunmanın sağında oynayabilecek nitelikte oyuncu.

Trabzonspor’un özellikle rakip takım köse vuruşu atarken 11 kişiyle kapanması da doğru değil. Burada santrfor, ceza sahasında top çıkarabilecek bir merkeze gelirken iki kanat futbolcusu da kendi yarı sahasının half-space’inde bekler. Bu, Trabzonspor’un kontralarda daha tehlikeli bir takım olmasına neden olur.

Yine Trabzonspor gibi geriden oyun kurma verileri iyiye giden bir takımın korner atarken topu, altı pasın içine değil geriye oynayarak organizasyon başlatacak şekilde kullanması gerekir. Top, geriye oynanarak rakibin koşturulması ve pozisyonunun bozulması sağlanır. Bu da dar alanda zaten iyi olan Türk savunmasının eline koz vermiş olur. 

Herkesin her konuda bir fikri olmak zorunda değil ve Trabzonspor’u anlamak da kolay değil. Trabzonspor’u yorumlarken maçlarını izlemiyorlar, verilerine bakmıyorlar. Sorunun kompakt oynamakta, bu oyuncu grubuyla ancak bu kadar olacağını göremiyorlar, anlayamıyorlar çünkü buna uyum sağlayamamışlar. Hatta eldeki tüm imkânsızlıklara rağmen bu oyunun geliştiğini görmüyorlar. Trabzonspor’un takır takır futbol oynadığını görmek istemiyorlar. 

Dolayısıyla en azından Trabzonspor camiasını oyun konuşmaya davet ediyorum. Çünkü bu ülke, potansiyeliyle burada olmayı hak etmiyor. Bu ülkenin insanları, futbolcuları buna layık değil. Oyun konuştukça oyun talep etmiş olursunuz. Bu da takımın futboluna, takımın futbolu da ülke futboluna yansır.