Rıza Çalımbay göreve geldiği 2019-2020 sezonundan beri Sivasspor; ligin belirli bir oyunu olan, ne yaptığı belli, dengeli ve gelişim içerisinde olan bir takımı hüviyetinde. 

Rıza Çalımbay, futbola tutku derecesinde bağlı bir teknik adam. Sivasspor da memleketinin takımı. Oynatmak istediği oyuna Sivas şehri de Sivas’a gelen oyuncu profili de cevap verebiliyor. Bu fizik kondisyon odaklı oyunu büyük kulüplerde oynatmak pek mümkün değil. 

Aslına bakıldığında Rıza Çalımbay’ın kendini konumlandırması da baş altı takım hocalığı. Hem Beşiktaş’ta hem Trabzonspor’da teknik adamlık anlamıyla iyi bir süreç geçirmedi. Buradaki oyuncu grubu ve kulüplerin profili itibariyle zaten bir doku uyuşmazlığı söz konusuydu. 

Ben Çalımbay’ın da Sivasspor’un da kendini konumlandırışını çok doğru buluyorum. Özellikle Sivas’ın bu kendini iyi tanıyışı onları son 10 küsür yılın en istikrarlı kulübü yapıyor. Bir kere Sivas, soğuk iklim takımı. O yüzden takımın teknik özelliklerle değil fizik kondisyonla öne çıkması daha doğrudur. Eğer iyi öğreticiler de bulabilirlerse büyük kulüplere ve yurt dışına yaptıkları satışlardan çok iyi kâr elde edebilirler. Sivasspor’un mesela Molde kadar bir takım olmasının önünde engel yoktur. 

Rıza Çalımbay takımlarının genel özelliği bir seviyeye kadar çıkıp o seviyeyi korumaktır. Çalımbay’ın teknik direktör olduğu bir kulüp kesinlikle hayal kırıklığı yaşatmaz ama hiçbir zaman da büyük hayaller kurdurmaz. Genç teknik direktörlerden Hakan Keleş’in de bu profilde olduğunu düşünüyorum. 

Sivasspor, 19-20 senesinden beri çok kan kaybetti. Mert Hakan Yandaş ve Emre Kılınç bedelsiz ayrıldı. Yerlerine alınan Faysal Fajr, Kayode gibi oyuncular bu sezonun başında yine beldelsiz ayrıldı. Yalnızca Pedro Henrique’nin satışından 1 milyon€’luk bir gelir elde edinilebildi. 

Özellikle pandemiden sonra daha küçük ekonomiye sahip kulüplerin eski bütçeleri olmadığını görüyoruz. Döviz kurunun yükselmesi de ülkemiz için olumsuz etkilerden biri. Artık Anadolu takımlarının bir yetiştirme programına sahip olması şart. Maalesef Sivasspor, kendi alt yapısından oyuncu yetiştirmekte başarılı değil. 

Burada Kayserispor’un bir tık daha önde olduğunu söyleyebilirim. Ukrayna’dan Türk alt yapılarına gelen futbolcuların Kayseri, Sivas, Rize ve Trabzon arasında paylaştırıldığını da hatırlatmak gerek. Ziraat Türkiye Kupası maçı öncesinde Sivasspor’un özellikle bu Ukraynalı futbolcular için alt yapıdan oyuncu çıkarmaya daha çok önem veren, daha gelişim odaklı bir teknik direktör arayışında olduğu haberleri çıkmıştı. Ancak Sivasspor’un Ziraat Türkiye Kupası’nı müzesine götürmesi, bu planı şimdilik ötelemiş gibi görünüyor. 

Bütün olumlu ve olumsuz şeylere rağmen Rıza Çalımbay’ın 3 yıldır takımın başında olması Sivasspor’u istikrarlı kılıyor. 

Sivasspor’un yaş ortalaması bugün itibariyle 27.9 olsa da bu tür bir oyunu oynamaya çalışan takımların yaş ortalamasının 24-25 olması gerekir. Üstelik Sivasspor’un özellikle üçüncü bölgesinde Yatabare (36) ve Gradel (34) gibi yaşlı futbolcular var. Zaten Sivasspor’un organizasyonu oldukça kısıtlı. Bu yüzden gol için belirli oyunculara bel bağlamış durumda. 

Zaten Sivas gibi takımların oyunlarındaki düşüşün bir nedeni de bu yıldız etiketli yaşlı oyuncuların her sene 1 yaş alıyor olması gerçeğidir. Geçen sene Ziraat Türkiye Kupası şampiyonluğu, Sivasspor’un geriye giden oyununun makyajı ama istikrar sağlandığında başarının mutlaka geleceğinin de en büyük kanıtıydı. 

Sivasspor’un henüz hazır olmadığını söylemek için futboldan anlamaya gerek yok. Hücum hattına takviye yapmak durumundalar ama hem Rıza Hoca’nın taleplerini düşündüğümüzde hem bu ekonomiyle hangi isimlere yönelecekleri merak konusu. 

Sivasspor, Rıza Çalımbay yönetiminde ağırlıklı olarak (17) 4-3-3 formasyonuyla sahaya çıkarken 12 kez de 4-2-3-1 oynamış. 4-3-3 dizildiği maçlarda 6 galibiyet, 4 beraberlik ve 7 mağlubiyet alırken 24 gol atıp 21 gol yemiş. 

Öte yandan 4-2-3-1 formasyonuyla çıktığı 12 maçta 5 galibiyet 6 beraberlik ve 1 mağlubiyet almış. Kırmızı beyazlar bu formasyonla 17 gol atarken kalesinde 14 gol görmüş. 

Bu veriler bize Sivasspor’un 4-2-3-1’de savunmayı biraz daha iyi yaptığını gösteriyor. Defansif 4-3-3’te Sivasspor, skor üretebilmek için takım boyunu uzatmak zorunda kalıyor. Sivas, oyunun kontrolünü genelde rakibe bıraktığından takım boyunun uzuyor olması yarardan çok zarar doğurabiliyor. Ki skor anlamında kısır bir takım olmakla birikte Sivasspor’un attığından bir tık az gol yemesi, bunu doğruluyor. 

Sivas, ağırlıklı olarak sol taraftan hücum ediyor. Burada Uğur Çiftçi’nin hem iki taraflı oyunu hem de pas kalitesinin iyi derecede olması ve tabii ki Gradel’in varlığı önemli bir etken. Sivas, ofansif ve defansif anlamda kanatlarını verimli kullanabilen bir takım. Ancak oyuncuların ayaklarının çizgiye basması, üretkenliği sınırlandıran etmenlerden biri. Sivasspor, özellikle Ahmet Oğuz’un varlığı ve Pedro Henrique ve Hakan Arslan’ın başarılı bire birleriyle kendi sağından pozisyon verebilecek bir takım değildi. Ancak Faysal Fajr’ın defansif verilerinin yetersizliği, Gradel’in geriye gelmemesi ve Uğur’un bu yüzden zaman zaman ofans ve savunma arasındaki dengeyi kuraması, Coffie’nin merkezde yalnız kalışı Sivasspor’un canını hayli yakmıştı. 

Sivas’ın önemli bir hücum planı da Yatabare ve Gradel’e atılan uzun toplardı. Yalnız uzun toplar doğaçlama atılmış olduklarından Sivasspor buradan bir oyun kültürü çıkaramadı.

Sivasspor, rakibi ikinci bölgede yormaya çalışan ancak top ayağındayken ikinci bölgede direkt sonuca gitmek isteyen bir takım. 

Dolayısıyla Sivasspor’a karşı oynarken birinci bölgeden ve özellikle sol taraftan oyun kurmak pek mümkün olmaz. Birinci bölgeden sağ bekle oyun kurulmaya çalışılması durumunda da sağ bekin her seferinde Gradel ile boğuşmayı göze alıyor olması gerekir. Ancak Gradel’in Süper Lig’teki bir kanat oyuncusuna göre defansif verilerinin oldukça iyi olduğunu hatırlatmak gerek. 

Yalnız Sivasspor’un birinci bölgede baskı yapma şansı bulamadığında ve rakibin savunma çizgisi orta saha çizgisine yaklaştığında rakibin sağ stoperinin topla oynamasına izin vermek zorunda kalıyor. Yatabare de çok süratli bir oyuncu olmadığından Sivasspor’a karşı oynayan bir takımın savunma çizgisinin öne çıkarması ciddi bir sorun teşkil etmiyor. Bu durumda da bire bir iyi eşleşip rakibin oyunu durağan oynamasından faydalanmaya çalışıyorlar. 

Türkiye’de oyuncular genellikle tek yönlüdür. Dolayısıyla takımlar da bir taraftan savunma yaparken diğer taraftan hücum eder. Sivasspor sağ tarafını kapatırken sol tarafını gol atabilmek için riske ediyor. “Atılacak golü ödül olarak düşünürsek yenilecek gol risktir.” Sivasspor’un riski de sol taraf. 

Bu, oyuncu grubundan maksimum verim alınabilmesi için verilen bir taviz. Maçta Dorukhan’ın stoper olarak tercih edilmesinin veya daha doğru bir ifadeyle sol Denswill ya da Ahmetcan’ın tercih edilmeme nedeni de buydu. Yine bundan sebep Abdullah Avcı, hayli ofansif bir 11 orta saha terci etti. Dorukhan’ın üzerinde herhangi bir baskı olmamasına rağmen Trabzonspor ön hattının yeterince hareketli olmadığından topu oyuna sokmakta zorlandı. 

Özellikle 30. dakikadan sonra Sivasspor, bu şuursuz ön alan baskısından yorgun düşünce Trabzonspor, kısa bir süre için rakip sahaya yerleşme şansı buldu. Önce Sivas beklerinin bire bir markajından kurtulmakta sorun yaşayan Trezeguet’nin oyuna dahil oluşuyla Trabzonspor pozisyon üretmeye başladı. Bu üstünlük sonucunda gelen, adam paylaşımı hatasından yenilen gol, takımın moral olarak çökmesine neden oldu.  

Belli ki Trabzonspor, bu sene kenar ortalarını daha çok deneyecek ve duran top organizasyonları da gol yollarında önemli bir koz olacak. İlk gol, bir duran top organizasyonundan, ikinci gol de kenar ortalarında pozisyon alamayan savunmanın hatasından geldi. İki gol de Sivasspor takımının defansif organizasyonunun yeterli olmadığını gösteriyor. Bu golden sonra iki takım adına da maç bitmişti. 73’te Siopis’in oyuna girişi, Trabzonspor ön alanının daha rahat hareket etmesine neden oldu. Zaten 58’te Djaniny’in oyuna girişi Trabzonspor ön alanının hareketliliğini artırmıştı. Üstüne bir de Kouassi’nin oyuna girişi ve oyundan tamamen kopan Sivasspor’un verdiği boşluklar Trabzonspor’a kontra atak şansı tanımış oldu. 

3. golden sonra Sivasspor sol tarafı daha çok kullanmaya başladı. 83’ten sonra Hamšik- Doğucan değişikliğiyle o bölgenin direnci de yükseldi. Bu dakikadan sonra birbirinden tamamen bağımsız hareket eden bir Sivasspor ve bitse de kupamızı alsak kafasındaki bir Trabzonspor vardı. Bu oyundan kopma, Kouassi’nin bireysel çaba ve isteğiyle takımını öne taşımasıyla kazandırdığı iki penaltıyla ve bu penaltılardan gelen bir golle sonuçlandı. 

Cornelius, çok daha güçlü dönmüş, takıma ve oyuna uyum sürecini atlatmış gibi görünüyor. Öyle ki bu, skora da yansıyacaktır. Larsen gibi bir profesyonelin takıma kazandırılmış olması çok iyi olmuş. Merkez bek olmasına rağmen çizgiyi de gayet iyi kullanıyor. Larsen’in topla yaptıklarından çok topsuz oyunda 2. ve 3. bölgede yaptıklarını önemsiyorum. Visča zaten sezon içinde ve oyun içerisinde dalgalanmalar yaşayan bir oyuncu. Organizasyon olduğu sürece Visča’dan beklenen ofansif ve defansif katkı da alınır, bu konudaki endişelerin yersiz olduğunu düşünüyorum. 

Bu kupa maçında aslında oyunun daha çok sol tarafa yıkılacağının da işaretleri verilmiş oldu. Trezeguet de Nwakaeme’nin yokluğunu aratmayacaktır çünkü Trezeguet, bambaşka şeyler vadeden bir oyuncu. O bölgede Eren de hem ofansif hem de defansif anlamda üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirdi. Onun hakkında bir şeyler söylemek için erken. 

Bence Trabzonspor taraftarı bu sene oyunu anlamaya çalışsın ve futbolun tadını çıkarsın. Zaten neyin nasıl olacağı üzerine kafa yoran bir teknik ekipleri var.