Uzun bir süre hiç de alanım olmamasına rağmen futbol hakkında teknik taktik konuştum. Isı haritası yorumladım, görüntülü analiz yaptım.

Bu süre içerisinde neredeyse hiç destek görmediğim gibi işin ehli kimseler tarafından bu “aydınlatma hareketimin” nihâyetsiz kalacağı yönünde epeyi öğüt dinledim.

Şu sıralar yüksek lisansımın tez döneminde olmam sebebiyle Trabzonspor ve Süper Lig maçları yorumlamaya süresiz ara vermiş bulunmaktayım. Umarım futbol konusunda da bilgime bilgi kattığım bu dönemde Avrupa ligleri maçlarının analizini muntazaman yapacak seviyeye gelirim de bir daha da insandan hiçbir iz bulunmayan Süper Lig maçlarını yorumlamak zorunda kalmam.

Dün akşam oynanan ve Semih Kılıçsoy’un iki hür teşebbüsüyle 2-0’lık Beşiktaş galibiyetiyle sonuçlanan Trabzon maçı sevgili futbolseverlere ne kattı? Veya sahada Beşiktaş ve Trabzonspor’dan hangi izler vardı? Sayın Abdullah Avcı, bir geçiş döneminde olduğumuzu ifade ediyor. Trabzonspor, bu geçiş dönemini olabildiğince fazla puan toplamaktan başka nasıl değerlendirdi?

Evet, Trabzonspor 2. bölgede rakibine göre çok daha iyi oynadı. Ancak 1. ve 3. bölgelerde Beşiktaş, açık ara daha iyiydi. İşte bizim tesadüf olarak nitelendirdiğimiz iki gol de Beşiktaş’ın 1. ve 3. bölgedeki üstünlüğünden kaynaklandı. İkinci bölgenin dominasyonu için çok efor sarf eden, üstelik bloklar arasında bağlantı problemi yaşayan Trabzonspor için Beşiktaş karşısında kazanmak zaten çok düşük bir ihtimaldi. Beraberlikle bitecek maçta Semih’in özel çabaları takımına iki puan kazandırmış oldu.

İşte siz yalnızca puan almaya odaklı bir oyun oynarsanız haftalar geçer, aylar geçer, hatta yıllar geçer ama 1. bölgenizdeki adam ve alan paylaşım sorunlarını, bloklar arasındaki bağlantılarda yaşanan kopuklukları, ön alan hareketliliğini, takımca savunma ve hücumu bir türlü oturtamazsınız. Takımınız bireysel becerilere muhtaçsa güç bela yaptığınız puan ortalaması, gün gelir aşağılara düşer ve sizin de elinizde başka hiçbir şey kalmaz.

Sorunların teknik direktör değiştirerek çözüleceğini sanan Beşiktaş ile ancak star oyuncularla başarıya gidilebileceğini düşünen Trabzonspor aynı bozuk toplumun aynı bozuk çıktıları. Bugün 100 milyon euro değer biçilen Semih Kılıçsoy’un yarın ıslıklanarak kapı dışarı edilmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Çünkü burası Türkiye ve burada tıpkı canımız gibi, başarımız da gördüğümüz değer de pamuk ipliğine bağlı.

Herkesin Türk futbolu hakkında ciddi endişesi var. Peki bu endişenin bir parçası olarak bizler ne yapıyoruz? Eğer bu durumu kabul edip devam ediyorsak bunun parçası olmaktan yine kurtulamayız. Diğer aşırı uca gidip kendimizi bu kaotik ortamdan soyutlamaya çalışıyorsak bunun da bir faydası olmayacağını söylemek zorundayız. Taraftar olarak bir değer üretmeye çalışmadıkça şansımız varsa aynı şeyleri, yoksa daha da kötülerini görmeye devam edeceğiz.

Sorumluluk almak, böyle bir şeydir. Sorumluluk, elimde oyuncu yok, demek değil çözüm üretmektir.

Bir teknik direktör takımının yüzde yüzünü ortaya çıkarmaktan sorumludur. Trabzonspor’da her maç banka oynayan oyuncular bile hâlâ yüzde yüzüne ulaşabilmiş değil. Sorumlusu kim? Ben mi?

Puan ortalaması düşünce mi işler değişti sanki!

Maç kazanılır veya kaybedilir. Her takım kötü bir dönemden geçebilir. Ancak önemli olan, sorumluluk alması gereken kimselerin öz eleştiri yapabilmesidir.

Ne bu öz eleştiriyi yapacak bir üst yapı ne de bu öz eleştiriyi tenkit edebilecek bir alt yapı var.