Türkiye’de sermayenin tek merkezde toplanmasından sebep endüstrileşen futbolda Anadolu takımları ile İstanbul kulüpleri arasındaki fark iyice açıldı.

Öncesinde sermaye ve ordu tarafından korunan kulüplerin yerini 90’larda önce özel girişimli kulüpler, 2000’lerde ise belediye ve milletvekili destekli takımlar aldı. Önce sahipli kulüplerin iflası, daha sonra ise hortumlanmamış taşra kulübü kalmadığından Süper Lig, âdeta İstanbul bölgesel amatör ligine döndü. Tüm bu hortum faaliyetleri sonucu daha önce dünyanın en süper ligi olan ligimiz (!) şimdi bir BAL maçı kadar keyif vermiyor.

Türk siyasetinin bu yeni futbol mühendisliği bazı eski kent takımlarının yeniden Süper Lig görmesine de vesile olmasını eş geçmemek gerek. Adana Demirspor, Giresunspor, Hatay, Gaziantep FK gibi kulüplerin eski hâllerini aratacak şekilde Süper Lig’e çıktığına da şahit olduk.

Ne kadar Anadolu takımı olduğu tartışmalı -Burada konu Anadolu kulüpleridir ancak Trabzonspor, bir Anadolu kulübü değil kuzeyin kulübüdür- olsa da Trabzonspor, İstanbul hegomanyasına son verdiğinde kendi öz kaynaklarıyla hareket etmeye çalışan, devrimci nitelikte bir kulüptü. Ancak 1980 sonrası oluşan sosyal ve siyasal ortam, bu nitelikte bir başkaldırıyı hazmedemeyeceğinden Trabzonspor başkanlığına ANAP’lı Mehmet Ali Yılmaz atandı. Mehmet Ali Yılmaz da görevini layıkıyla yerine getirerek Trabzonspor’un sermaye ile tanışmasına -Mehmet Ali Yılmaz’ın o dönem genç bir iş adamı olarak vergi rekortmeni olduğunun altını çizerim- sebep oldu. İşte Trabzonspor’un özünden koparak sağa eklemlenmesi, Türk sağının elinde küçük ama sevimli bir takım hâline dönüşmesi ve önce bölgesel, daha sonra ise -tıpkı İstanbul takımları gibi- bir güç, bir statüko hâline gelmeye başlaması da bu döneme denk gelir.

Karadeniz bölgesinde şampiyonluk yaşamış, kendi çapında bir statü elde etmiş ve statüko oluşturmuş bir kulübe karşı özellikle çevre illerdeki şehir takımlarının önce Trabzonspor ile bir rekabet içinde olması, ona diş bilemesi normal değil midir? Bu; kalkınmanın yalnızca bir bölgeden ibaret sayıldığı, yatırımın günü kurtarmak için yapıldığı ve sporu yalnızca kendi hatalarının telafisi için kullanan siyasetçilerin olduğu ülkede gayet normaldir.

Anormal olan ise ülkemizde normal olanın anormal, anormal olanın ise normal karşılanmasıdır.

Peki, Trabzonspor şimdi hangi saygıyı beklemekte veya hangi saygıyı hak etmektir?

Trabzonspor, kendi ruhuna kastetmiş ve Trabzonspor efsanesini bitirmiş adamı kendi elleriyle onursal başkan ilan etmedi mi?

Aynı taraftarlar Avni Aker yıkılıp yerine şehirle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan stadyum yapılırken sessiz kalmadı mı?

Trabzonspor’un 6 şampiyonluğunda da futbolcu olarak emeği bulunan, 3 kere hakkı yenilmiş teknik direktörünün adı zorla yeni stadyuma verildiğinde sessiz kalan yine Trabzonspor taraftarı değil miydi?

Sırf başkandan yana olduğu için hayatlarında ilk kez maratonda maç izleme şerefine ulaşabilen taraftar grupları mı bilecek Trabzonspor’un gerçek değerini?

Anadolu’ya abi olmak da tıpkı milli takımdaki abilik makamı gibi

Baştan aşağı yanlışlıklar silsilesi olan Samsunspor, bir Anadolu ihtilali gerçekleştirmek istiyorsa rekabet etmesi gereken Trabzonspor değil İstanbul kulüpleridir.

Ancak ne Samsunspor taraftarında böyle bir yürek ne de Yüksel Yıldırım’da böyle bir vizyon vardır.

O yüzden Samsun ve Trabzonspor arasında yaşanan olaylar birer danışıklı dövüşten, kuru gürültüden başka bir şey değildir!

Konuyla ilgili bak. Futbol’un Felsefesi: Samsunspor Tutunabilir Mi?