Modernizm’in amacı burjuva sınıfının elinde olan yüksek (?) bilginin ulusun her bireyine yayılması ve bireyin tam bir birey olarak yetişmesidir.    

   Aydınlanma, batıda dîne karşı arasına mesafe koyabilmiş ve en azından seküler bir değer sistemi oluşturabilmeyi ifade eder. Türkiye için aydınlanmanın tam olarak bu anlamı karşıladığını tam olarak iddia edemesek de inkâr da edemeyiz.  

   Siyasî fraksiyon olarak sağ ve sol da Fransız Devrimi’nden sonra ortaya çıkmıştır. İddiaya göre devrimciler ile tutucu din adamlarının yaptığı bjr toplantıda devrimciler sola, din adamları sağ tarafa oturmuşlardır. Bu açıdan bakıldığında o dönem din adamları aydınlanmaya karşıdır. Dolayısıyla “aydın” denilen kişi solcu olmalıdır. Yerleşegelmiş “sol aydın” kavramı da bu analojiden kaynaklanmaktadır. 

   Faşizm, doğu milletlerine özgü değildi. Yüzyıllardır uykuda olan doğu milletleri faşizan politikalar yürütecek kadar güçlü değildi. Dolayısıyla Doğu, ya Emperyalist politikalar altında ezilmeye devam edecek -ki 1. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra böyle bir emperyalist politikayı başarıyla uygulayabilecek batılı bir devlet yoktu- ya da Rusya’nın elinde her an patlamaya hazır bir bomba olan Marksist öğretilere bağlanacaktı. Fakir devletler için Sosyalizm son derece cazip görünüyordu ancak ulus-devlet düşüncesinin tüm dünyada yayıldığı bir dönemde Sovyet ulusu altında ezilmek bu küçük ve güçsüz doğu milletleri için tehlikeli olabilirdi. 

   Kemalizm, nihayetinde temeline rasyonel düşünceyi alan materyalist, pozitivist ve devrimci bir düşüncedir. Bu yüzden hafif sola çekmesi oldukça doğal olacaktır. 30’lu yıllarda asla böyle bir iddia güdemeyecek olan Kemalizm’in, ileriki yıllarda “sol” kimliğe bürünmesi o dönemden kestirilebilirdi. Olacak olan zaten olacaktı ve oldu da. Kemalizm’in ezanı Türkçeleştirmesi, tekke- zaviyeler ve rejim aleyhine olan din adamlarına karşı tavrı halk tarafından yadırgandı. Kemalist bürokratik sınıfın radikal devrimciliği -halka rağmen halk için mantığı- zamanla halkla arasına mesafe girmesine neden olurken iktidarı elde etmek isteyen taraf dine ve halka daha sıcak yaklaşıyormuş gibi göründü.    

    Esasen Kemalizm’e karşı sağ bir karşı hareket fikri 1930’lara kadar eski İttihatçılarda mündemiçtir. İttihatçılar da ne kadar devrimci bir karaktere sahip olurlarsa olsunlar Kemalist değerlerle barışamazlardı. İlk deneme Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adıyla geldi. Partinin ismindeki Terakki bile mâziyi çağrıştırır nitelikdeydi. Henüz İttihat ve Terakki’nin etkisi sürerken partinin isminde kullanılan Terakki vurgusunun bir şeyleri anımsattığı açıktır. Terakki (İlerleme) adı yine devrimci bir addır ve 2. Meşrutiyet döneminden biri Türkiye burjuva sınıfının üzerinde yoğun olarak düşündüğü bir kavramdır. Parti, her ne olursa olsun Kemalistlerce gericidir çünkü Kemalistlerce, ulusal Türk ilerlemesi ancak Kemalizm ile mümkün olacaktır. Kemalist olmayan bir ilerleme nazariyesi gericiliktir. Gericiliğin ve geriye işaret eden her şey, Modern Türkiye’nin ilerlemesine balta vurmak için ortaya atılmıştır. 

     Serbest Cumhuriyet Fırkası, bu yüzden liberal bir görüntü altına girmiştir. 80’den sonra nihayete erecek olan Liberal ve sağ tutucu kesimin yolları ilk kez burada kesişmiştir. Nitekim bu parti de uzun ömürlü olmamıştır.    

     Bir ulus yaratmak zorunda olan Kemalizm, otoriter olmak zorundaydı. Zaten devrimi gerçekleştiren asker sınıfıydı. Bu koşulda Kemalizm’in karşısına liberal, dindar ve maziyi yücelten bir fraksiyonun geçmesi gerekecekti.    

    Önce Faşizm’in zayıflamasıyla Kemalizm, derin bir nefes aldı. Bu dönemde hükûmet kendi eliyle solu destekler gibi yapmaya başladı. Bundan sonraki süreçte Kemalizm, Marksizm’e gizli bir sempati duyacaktır. Nihayetinde Marksizm de kendileri gibi pozitivist, materyalist ve realisttir. 80 darbesine kadar bu ilişki sorunlu bir çocuk ve babasının arasındaki ilişki gibi bir dargın bir barışık olarak ilerler.    

    Tabiî Menderes’in sağ kanat üzerinde bıraktığı etki, devamında idam edilmesi, 60 darbesinden sonra Demirel, Erbakan gibi siyasetçilerin eylemleri ve düşünceleri, Türkçülük düşüncesinin doktrinleşerek ülkücülük adını alıp alternatif bir sağ düşüncenin ortaya çıkması dengeleri yeniden değiştirecektir. 1960’lı yıllarda Stalin’in de ölmesiyle Komünizm iyice zayıflamış, ABD ise çok daha güçlenmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Rusya’nın da emperyalist bir Komünizm güdecek dermanı yoktur.    Tam da bu yıllarda Türkiye sokakları anarşiyle boğuşmaktadır. Kemalistler, bir yandan bu gençlerin hevesine gıpta etmekte ama bir yandan da anarşiye destek verememetedir. Artık solcu olmanın Kemalizm’e bir zararı yoktur. Atatürk’ün sözü doğrulanmış, doktrinleşen bu hareket de heyecanını yitirmişti. -Bugün, ülkücü camiada olduğu gibi.- Zaten işler bu noktaya gelmiş ve halkın çocuğu olan kanaat önderleriyle (başta Necip Fazıl, Serdengeçti gibi yazarlar.) olağanüstü bir gelişme gösteren sağ düşüncenin karşısında Kemalizm ve CHP mecburen solu temsil etmiş oluyordu. Bir parti olarak anarşiyi destekleyemeyecek CHP, kendine “ortanın solu” tanımını uygun gördü.    

    Bu arada CHP, sağın yapabildiğini yapsaydı şüphesiz sağ düşünce bu kadar yürüyemeyecekti. İnönü, zamanında Necip Fazıl’ı memnun etmiş olsaydı olacaklar belki ancak parti ismi değiştirmiş olacaktı. İnönü, tek bir hamleyle sağın ontolojisini geçersiz hâle düşürebilirdi.    

   Olmuş olan Türk halkının Kemalizm’le bağdaşamamış olmasıdır. Bunun çeşitli sebepleri elbette vardır ve bunlardan birkaçına değindik de.  

   Kemalizm, Modernist bir ideoloji olarak kabul görmelidir. Modern devir çoktan kapanmış ve Modernite yaşamayan Türkiye, hiçbir zaman Modernizm’i de deneyimleyememiştir. Keza Post- Modernizm de bu yüzden yaşanamamış hatta Post- Modern olmak çok ama çok yanlış anlaşılmıştır. En nihayetinde Türkiye, Post- Truth’un pençesi altında ne ölmekte ne de yaşamaktadır.    

   Türkiye’nin bırakın kalkınmayı, yaşamak gibi bir derdi varsa acilen bir düşünce geliştirmesi gerekmektedir. Artık Kemalist devir çoktan bitmiştir. 30’lu ve 40’lı yılların değerleriyle hareket etmek imkânsızdır. Türkiye için Kemalizm’den medet ummak, ölüden medet ummak demektir.    

   Öte yandan solun aydınlatmayı dayatmasına karşın sağ, aydınlanmaya karşı bir kimliktedir. Yalın Alpay’ın deyimiyle sol, aydınlanmaya ve batıya imrenmekte; sağ ise batıyı kıskanıp yok sayma davasındadır. Ancak Türk düşüncesi, imrenmek ve kıskanmaktan öteye geçememektedir.  

   Sırf sonucunda Osmanlının yıkılışına ve batının yükselişine sebep oldu diye Coğrafi Keşifler’i olumsuzlamak, Kolombus’a beceriksiz demek tam bir akıl fukaralığıdır. Oysa Türkiye’yi sıkıntıya sokan asıl şey, dünyaya at gözlükleri ile bakmaktır. Türkler, yazık ki yüzyıllardır kibirlerinden sıyrılamadıkları için oldukları yerde saymaktadır.    

   Dünya dijital ansiklopediler oluştururken Türkler, henüz basılacak ansikoledileri yazmaya çalışıyordu. Fransız, devrimi ansiklopedistlerle gerçekleştirip süreç içerisinde ciltlerce ansiklopedi yazarken Türklerin Divân-ü Lügâti’t Türk’ten haberleri yoktu. Türkler, konumlarını bilmedikçe, aşağılık kompleksine kapıldıkça işlerinin daha da kötü gitmesi kaçınılmaz olacaktır. 

   Öte yandan Türk genci, ancak Kemalist bir aydınlanma ile ilerleyip gelişebilmektedir. Ardından başlangıç paketi gibi Pozitivizm, Materyalizm ve Realizm gibi düşüncelerle boğuşmakta, başta istemeye istemeye sürüklendiği bu düşüncelerin zaman geçtikçe askeri hâline gelmektedir. Daha sonra belki Marksizm, Anarşizm gibi fikirlere meyledecektir. Öte yandan bir sağcı; bu aşamaları hiç yaşamamakta, bu dünyaya hiç girmemekte, uzak olduğu için anla(ya)mamaktadır. Kemalist ise bu düşüncelere fazla yakın olduğundan romantik düşüncelere kapılmaktadır.

   Doktrin, en fazla 20-30 yıllık bir çözümdür. Öte yandan Türk siyasetinde iyi bir düşünürü arkasına alıp doktrin yazacak pratikte bir politikacı yok. Dündar Taşer, Gâlip Erdem’in açık ve Nihâl Atsız’ın örtülü desteği olmasa Türkeş de albay emeklisi olmasına rağmen doktrin yazabilecek kapasitede değildi. Ki Dokuz Işık’ın ilk baskılarında felaket kötü bir dil kullanılmıştır.

   Eğer sağ düşünce, kendini kurtarmak düşüncesindeyse kendi içinden bir aydınlanma düşüncesini çıkarabilir. Bu durumda sol düşünce de bir öz eleştiri yapıp kendine çekidüzen verebilir. Ancak böyle bölük pörçük bir hareketin kimseye faydası olmayacağı açıktır. Eğer Türk milleti samimiyse kendi içlerinden bir aydınlanma çıkarması gerekmektedir. Bu ne Mavi Anadolucuk’la ne Anadolu Romantizmi’yle ne de Anadolu irfanıyla olacak bir iştir.    Bu tür yeni bir Türk aydınlanmasının mümkün olup olmamasının en azından tartışılması, Türk cemiyeti ve Aydınlanma üzerine konuşulması en azından bazı görülemeyen sorunları fark ettirecektir.    

   Bu yazı yazanın tek amacı farkındalık oluşturup var olan bir durumu ortaya koymaktır. Mesele, bireysel olmadığından bireyin bu duruma bir çözüm üretme şansı zaten bulunmamaktadır. Bu gibi durumlarda çözüm olacak düşünce milletlerin sinesinde yatmaktadır.