Laza sormuşlar: “Entelektüel mi olmak istersin yoksa ibne mi?” Laz düşünmüş ve “İbne!” demiş. Şaşırmışlar, neden, demişler. “Hau kadar kitabı, kafama sokacağuma…” demiş Laz…

Atanmayı bekleyen 1 milyon öğretmen var. 100 bin de ücretli çalışan…

Kimler öğretmen olmak ister ki sahi? Daha çok mevcut eğitim sisteminde orta düzeyde başarılı olmuş, kasabalı, memleketine dair düşünceleri olan, vatansever ve idealist gençlerin tercih ettiği bir meslektir öğretmenlik. Gözünü okulda açmış bu gençler için ömür boyu öğrenci kalmak, kalabilmek ne büyük bir lütuf olacaktır onlar için. Haziran ayında mezun olacaklar ve eylül ayında muhtemelen gözlerini hiç bilmedikleri bir coğrafyanın, bilmedikleri bir kasabasında açacaklardır. Bir kasabada büyüyen bu gençler yine bir kasabaya gidecek, kendi kasabasında gördüklerini üniversiteden aldığı eğitimle birleştirerek atandığı kasabanın kültürlenme sürecine katkıda bulunacaktır.

Gelin görün ki öğretmenler, her ne kadar mesleklerine “adansalar” ömrünün en güzel yıllarını bir sınav için heba ederek atanama riskiyle karşı karşıya geliyor.

Devlet babanın bu yüzüne bakılmayan gençleri üniversite diplomalarını aldıkları gün gerek ailesinin gerekse toplumun gözünde bir “Gregor Samsa”ya dönüşüyor, “devlete kapağı atma” düşüncesiyle yetiştirilmiş ve hiçbir iş öğretilmemiş bu gençler ya derin bir depresyona giriyor ya da basit işlerde sürünerek mesleğinde uzaklaşmak zorunda kalıyor. Kimisi ise sırf sevdiği işi yapabilmek için bazen asgari ücretin de altına dershanelerde çalışmak zorunda bırakılıyor. İçlerinden en şanslı -belki de torpil- atanana kadar bir okulda ücretli bir iş bulabilenler gibi gözükse de ücretli çalışanlar öğretmenler de bu sefer kendinde KPSS çalışacak gücü ve zamanı bulamıyor.

Cumhur İttifakı tarafından kasabaların kaderine terk edilip birilerinin rant kapısı hâline gelmesi, muhalefetin de kasabayı, “kırsaldan ibaret” görüp kasabaya yönelik siyaset üretmemesi zaten sosyal anlamda “Okudun da n’oldu” istismarıyla karşı karşıya kalan gençlerin siyasi anlamda da yalnız kalmasına sebep oluyor.

Bütün bu şartlar içerisinde öğrencilere en faydalı olacak yaşlarda öğretmenlerimiz, kendilerine asla faydası olmayacak bir sınavda derece yapmak ve devlet memuru olarak halkına sırtını dönmek için birbiriyle yarışıyor. Aslında Türk aydınlanmasını başlatacak olan öğretmenler, Türkiye’nin daha çok karanlığa gömülmesi için bir piyon olarak kullanılıyorlar, haberleri yok. Emekli maaşı ve ikramiyesinin düşüklüğü, öğretmenleri çalışmak zorunda bırakmakta; bu da hem milli eğitimde hem de toplumda atalete sebep olmaktadır.

Öğretmene üç kuruş değer verildiği bir ülkede hangi haktan, hangi hukuktan, hangi aydınlanmadan, onların terminolojisiyle hangi Türkiye Yüzyılı’ndan bahsedeceğiz? Okumanın gereksiz bir uğraş, idealistliğin aptallık, kurnazlığın ve omurgasızlığın akıllılık sayıldığı bir ülkede biz öğretmenler olarak neyin ve kimin mücadelesini vereceğiz? Bizden karanlıkları aydınlığa çıkartmamızı isteyen mi var? Bu yüzden ışığımızı söndürmeye çalışmıyorlar mı? Bunun Bakan Tekin’in istifasıyla çözülmeyeceğini, Bakan Tekin’in yalnızca talimatı yerine getirdiğini ne zaman görecek ve ne zaman anlayacağız.

Değişmesi gereken devlete kapak atma anlayışının terk edilmesi ve hür teşebbüsün özendirilmesidir. Bunun için de takip etmemiz gereken yol, Kemalist ekonomi modelidir. Çünkü bu topraklardan zuhur etmiş tek düşünce Kemalizm’dir.